08 Ocak 2019

SIĞLIĞIMIZ

Sığlığımız, en derinde, henüz kendimizi sevmeyi bilemeyişimizden.

Sığlığımız dediysem; kendimden, daima kendi sığlığımdan bahsediyorum. Kendime, derine ve daha derine inip baktığımda, sevilmemekten korktuğumu, hatta belki yalnız kalmaktan korktuğumu ve bazen basiretimin bağlandığını, aklımın karışıp algılarımın işlerliğini yitirdiğini; korktuğumun kaçınılmaz olarak gerçeğe dönüşmekte olduğunu; bunun da aslında kendimi hala büsbütün sevmeyi bilmemekle ilgili olduğunu görüyorum. Fark ediyorum ki, çoğu kez ben sevmekten daha çok sevilmekle ilgiliyim. O yüzden de duyduğum sahici hislerin değişmesi/erimesi pahasına birilerinin beni daha çok sevmesini sağlamaya çalışıyorum ve bunu da tam olarak beceremiyorum. Kendi söküğüme yama vuramıyorum. Sevmek sorumluluktur oysa ve sevilmekse güvenmek ve izin vermek. Ne sorumluluk alıyorum ne de sevilmeye bırakıyorum kendimi; sıradan insanlığımla...

Sen hep bana hislerinle konuş; hislerin değişirse lütfen dürüstçe söyle diyorsun ya ey "hayat"; değişiyor ve ben bunu sevgi diliyle ifade etmenin bir yolunu her zaman bulamıyorum. Birine değer vermek ve onu duymakla; kendime değer vermek ve kendi sesimi duymak arasında kolay olanı yapmaya meylediyorum. Tüm duyargalarımı kapatıyorum. Ne iyi ki sen bana öğretiyorsun; dürüst olmayı öğretiyorsun; icabında hak ettiğini bağır çağır talep etmeyi de... Kendimi ne kadar seviyorsam karşıma çıkanı da o kadar seviyorum. El veren bir "sevgili" yardımıyla kendimi daha çok sevmeyi öğreniyorum. Ve bu hep böyle...

Hüzün çöküyor bazen gönlüme ey hayat. 'Candan öte cananla' vedalaşmaktan burnum sızlıyor. Yaşanmışlarımı, biriktirdiğim güzellikleri senin koynuna salmak bazen kolay olmuyor. Şikayetim yoksa da asla - işte biraz sızlatıyor.

Hiç yorum yok: