24 Aralık 2013

Dupduru

Ona, buna, olana, olmayana,
Hırsıza, hayırsıza dövünüp durma.
Gün döner, gece döner;
Herkes nasılsa - ektiğini biçer.

Varsa bir şikayetin
Dünyadan, insandan yana
Merhametli ol, cömert ol
Ağırbaşlı ol, dürüst ol
Olabiliyorsan biraz daha fazlası
Dupduru bir insan ol

Hakikatli bir insan, kendine yeter.

Bir sır vereyim mi dost?
Hakikatli bir insan, Dünyaya da yeter.

25 Kasım 2013

Ellerine

Hep aynı sessizliğin
Ve daima yeni bir güzelliğin
Yatağıdır O

Tanımsız ezgiler akar her anında
Ve umarsız taşar;
Bir yürekten diğerine

Her vuruşu latiftir
Ve benzer;
Gecenin güne uzanan ellerine

SELAMSIZ

Aldırmaz zorbalığına,
Yalancı şahitliğinin.

Bir gurur dönencesinde
Ruhsatsız geçer
Meşru kaprisleriyle
Evcil hayatlardan

'Sevdim' diye diye


Kırlangıç telaşında sefiller
Kauçuk tabanlı kunduralarla
Sıçrarlar üzerinden ateşinin.

Ve aşeren kadınlar gibi aranırlar;
Hep ters esen rüzgarlar
Suratlarına çarparken

'Sevdin mi?' diye diye

23 Kasım 2013

DEVRİM

Unutmak devrimmiş
Öyle diyorlar...
Bana sorarsanız,
Unutabilenler;
Sevmeyi hiç bilmiyorlar.

21 Kasım 2013

NEDEN?

"Neden?" sorusunu en çok bir 'anlam'a ihtiyacımız olduğunda sorarız. Oysa insan bazen olup bitenin nedenini anlayamaz, anlamlandıramaz ve hatta kendisine de konduramaz. Bu olduğunda, direnç içine girer insan ve olandan, olmamış olmasını umar. Hatta tarihi ve talihi değiştirmek için çabalar. Ve bu da acı yaratır.

Acı, insandan tahammül ister.

Olan bazen bizim ötemizde, bizim anlayamadığımız sebeplerle olur. Anlayamayız çünkü olup bitenin anlamı, sınırlarımızın ötesindedir ve bizi de oraya bekler. Acı gelip geçtiğinde ve her şey anlamını bulduğunda, o acı içinde olduğumuz zamanlarda, gerekli olan şeyin tahammül değil sadece sabır olduğunu öğreniriz. Sabır, anlayamadığında da bunun hayrına olduğunu sezmek, geceye bakıp ardından gündüzün geleceğini bilerek gecenin güzelliğini meşk etmek demektir.

Kıvam, insandan sabır ister.

Hayatımızdaki ötekiler, neden öyle ya da böyle davranmış olabilir, fazlaca bir önemi olduğunu sanmıyorum. Kendilerince çok haklı nedenleri olabilir ya da hiç olmayabilir. Bunun da pek bir önemi yok. Çünkü bizde olanın, ötekilerle bir ilgisi yok.

Sizin hediyeniz, sizde olandır. Ancak öteki ile uğraşmayı, mesele edinmeyi ve onu düşünerek kendinizi unutmayı bıraktığınızda kucaklayabileceğiniz bir hediye... Sanki öteki hiç olmamış gibi düşünün bir an. Öteki gelir, size güzellikler ve beraberinde acı da bırakır ve gider. Acısı güzelliğinin vergisidir. Her ikisi de sizi büyütür ve güzelleştirir. Siz o güzellikte demlendiğiniz sürece, mesele öteki ve onun neden öyle ya da böyle yaptığı olmayacak. Gönlünüze başka başka nice güzellikler düşecek. Çünkü asıl olan sizsiniz. Suretle ilgilenmeyi bırakın... Uzaklardan öze dönün, kendinize gelin...

20 Kasım 2013

YOLDAN ÇIKMIŞA ŞİİR

Hiç zaman yok sevgili;
Vakit dar, ömür kısa
Ölüm her an kapıda

Birbirimizi bulmuşken
Bir şekilde bu darlıkta
Anı anına sevmeliyiz

Cümle yürek acısını
Kalbimize gömmeli
Çıktığımız her yoldan
Güzellikle dönmeliyiz

İnsanız; körüz, cahiliz
İnsanız; hataya meyilliyiz
Her çıktığımızda yoldan
Güzelliğe dönmeliyiz

18 Kasım 2013

KADER

Gözleri kör, yüreği nasırlıların - dik kafalı ısrarı
Kader; hep aynı pişmanlığın, bitmek bilmez tekrarı

Çözülsün de dağılsın diye dökülür yeni örgülerle önüne
Bir kere hakikatli öl de, yok yere azap verme diye gönlüne

13 Kasım 2013

NÜANS

Sonsuz bir olasılıkla
Dalgalanır ve durulur.
Nedeni, niçini yoktur.
Basitçe - doğası budur.

SU GİBİ AZİZ

Aldı gücünü
Kendi gibi bir damladan
Ve daldı ummana bir damla
Hiç duraksamadan

Aramadan bulundu böylece;
“Kim O?” diye soran
Ve sorulan

29 Ekim 2013

AŞK

Onun için 'var' denilemez ve O 'yok' kılınamaz.
O, isminden aladır. Ama her ismi, cismine işaret eder.
İlla bir isim lazımsa ona, hepsi ve hiçbiri denilebilir.

Yürek, yanmışsa onun izlerini taşır; akıl, zamanda onun izlerini sürer.
O ise hem la-mekandır hem de la-zamandır.

Duygular da düşünceler gibi ölümlüdür. O, ölümsüzlük yurdudur.
Doğrular da yanlışlar gibi zamanla eğrilir. O, tüm yanlışları doğrular.

O, var olmak için seni seçti
Ve sen dilersen, onda yok olmayı seçebilirsin.
O, yokluk sahasından varlık sahasına gezinir durur
Ve sen dilersen, varlık sahasından yokluk sahasına gezinebilirsin.

28 Ekim 2013

SUSUZ YAZA HİKAYE

Oturur konuşurduk. Daha doğrusu o konuşur, anlatır, cıvıldaşırdı. Neşesi, enerjisi taşar; evimi, Dünyamı, can yurdumu doldururdu. Hala da dolu her yer; onun sesiyle, kokusuyla, güzelliğiyle.

Ben daha çok dinlerdim. Ama güzel dinlerdim. Mahur bir şarkıyı dinler gibi. Sükutum çok zaman dinlendirse de bazen telaşlandırırdı onu. Ne düşünüyorsun der, merak ederdi. Sezerdim; cevaplarımı pek beğenmediği de olurdu. Bazen de anlamaya çalışırken sorular sorardı bana. Üst üste üç sorudan sonra kafam karışırdı. O da “güzel gönlünü yordum mu senin yoksa” diye gönül alırdı. Öyle güzel gönül alırdı ki, güzel gönlümü daha sık yorsun isterdim. Oysa güzel gönül onunkisiydi ve onu yoran bendim daha çok.

Çok netti, zerre eğrilik göstermedi bu ilişkide. Açıktı, şefkatliydi, vericiydi ve çokça bağışlayıcı… Ben ise kendimle ve daha kim bilir nelerle meşguldüm. Sessizliğimden ve sıradanlığımdan mesut; şiirler yazıyordum. Şiirlerim, anlattığı güzelliklerden değerliydi. Güzellik yanıbaşımdaydı oysa ve ben onun şiiriyle meşguldüm. O yüzden ben, sığlarda geziniyordum. O ise derinine dalıyor ve yaşıyordu. Ben evden slogan atanlardandım. O ise bıraksan sokakta tomaların önüne koşanlardan…

O benim ilk göz ağrımdı. Elbette sevmişliğim vardı ve sevilmişliğim de evvelinde. Ama böylesi severek, böylesi sevilmişliğim yoktu. Kıymetlimdi; öyle de hala. Lakin kıymet bilemedim. Örseledim onu. Sınırsız bir özgürlük ve anlayış beklerken şuursuzca haddimi aştım. Önceliklerini sezemedim, hırpaladım güzel gönlünü, anlayamadım onun tek sığınağı olduğumu; sığındığı zamanlarda sabır gösteremedim usulünce - kestirip attım bazen; zamansızlığını göremeden zaman diledim ondan ve ortada bıraktım acımasız sözlerle - kışta kıyamette.

Nihayet izin veremedim sessizliğine. Kendi kabuğuna çekilmek dilediğinde bile anlayamadım; fazlalığımı, ileri gittiğimi ve gölgeye döndüğümü... Kaybetme telaşına kapıldım. Onu geri kazanmak için oyunlar oynadım; hiç bilmediğim oyunlar... Kazanmak için oynadıkça kaybettim. Kaybetmekten korktukça kaybettim. Gitti ve yolundan döndüremedim.

Gönül katlanamadı; onun cıvıltısı olmadan mahşeri ıssızlığa. Oysa sessizlik benim mekanımdı. Pekala susabilirdim. Susmaya çabaladım da çok. Ama tam da oldu dediğim zamanlarda - olmadı. Çığlıklarım arşı aldı; sessizliğini en çok özlediği zamanlarda belki, ona erişti ve bir daha dağladı yüreğini. O içimdeki sessiz mekan, onun gidişiyle, gürültülü ve soğuk makinelerin aşk öğüttüğü bir fabrikanın bacası gibi acı tüttü. Öyle çok öğüttü beni o ıssızlık ve öyle çok tüttü ki isli acısı karanlığımın; ne haykırmaya nefesim ne de dillenecek sözüm kaldı.

Onun dileği böylesi bir sessizlik miydi bilemiyorum. Ama oturup konuşur, cıvıldaşırken – göz göze; birbirimize akarken ve doldururken yüreklerimizi – aşkla; şimdi üç kuruşluk dertlerle günümüzü dolduracağız. Aşktan düşmüşlüğümüzün sızısını, bir zaman aşkla yükselmişliğimizle avutacağız. Aşk bizi kendimizden öteye taşırdı ve şimdi döndük mü başa – en susuz yazımıza?

KIRK TİLKİ

Bir derdim var, kırk tilkiye anlattım.
Kırk tilki dolaşır oldu başımda.
Bir derdim var, kendime anlattım.
Sustu; oturdu kaldı karşımda.

23 Ekim 2013

Yetmez mi?

Benden gittiğin her gün için
Koca bir asır bekledim
Yetmez mi?

Benden uzağa her adımın için
Issız kıtalara sürgün yedim
Yetmez mi?

Benden uzakta her nefesin için
Bir ömür heba ettim
Yetmez mi?

Sitemkar her sözünde bir;
Her sessizliğinde bin vurgun yedim
Yetmez mi?

Evet sensiz de yaşıyorum
Ve evet sensiz de sevebiliyorum
Ama sensizliğin bu kadarı,
Yetmez mi?

Bak gururumu çiğneyip bir daha söylüyorum;
Seni seviyorum ve çok özlüyorum.
Yetmez mi?

18 Ekim 2013

Çık Yalnızlığından

Yalnızlık -
Ötekinde
Kendi izini sürmektir

Yalnızlıktan - aşk
Çıkartılamıyor sevgili
Çık yalnızlığından

Zaman Öldü

Zaman soğuk bir ceset;
Ortada bırakılmış; kokuşmuş...
Konuşmak; iç geçirmek;
Sese bürünmüş; sessizliğe adanmış...

Susayım ve zaman ölsün o halde.
Zaman ölsün ve ben susayım.

Ben Benim

Sormayın artık;
Kimim – kim değilim.

Bir çiçek değilim;
Bahar benim.
Hiç sorulmamış soruların cevabı,
Kendine akan kaynağın
Ta kendisiyim.
Hem şeytani, hem karanlık
Alabildiğine nurlu;
Alabildiğine aydınlık
El değmemiş, pür-i pak;
Her daim masumiyetim
Gece değilim,
Doğan gün değilim.
Ateşinden yanıp tutuşan;
Güneş benim.
Var kadar uçucu,
Yok kadar sahici
Oldum olası böyleyim.

Ben benim ve kendimden eminim.

SİYAH - BEYAZ

Siyahtır; aslında hep aranan ve bulunamayan
Siyahtır; her şeyi yutan ve koynunda tutan
Siyahtır; gölgeleri doğuran ve hep gölgede kalan.
Kendinden geçmeyendir siyah
Aşk için, aşka bile yüz vermeyendir
Siyahın asaleti de bundan

Yüzbin şeyi çağırandır beyaz
Ve sevgilisidir, ona koşan yüzbin şeyin
Yine de hep yalnızdır beyaz
Çünkü masumiyet - leke kaldırmaz

11 Ekim 2013

/Acı

Sesindeki
Dışlayıcı tını
Uzaklık
Ayır/acı mı?

Dilindeki
Yaban tadı
Ayrılık
Say/acı mı?

Kokun ki
Canda kaldı
Aşka
Kir/acı mı?

10 Ekim 2013

SESLER

Senin bir sesin varsa
O başkasının da sesidir.
Bir ses çalındıysa kulağına
Dilleyen senin nefesindir.

Tüm sesler döne dolana
Sahibini ararlar da
Sağırdır tüm kulaklar
Ancak sessizliğe kucak açarlar

09 Ekim 2013

Yaz ki

Yaz ki yalanların, kendi sözünden utansın.
Yaz ki yoluna aksın, tüm işe yaramazların.
Yaz ki hepsinden geriye bir ihtimal daha kalsın.
Okuduysan yeterince, yaz ki kendini de okuyasın.

GİTTİ

Geleni sevdim; gideni sevdim;
'giden' - benden gitti.

Dünyadır kandım; cahildim kırdım;
'aşk' - benden gitti.

İçimden ne geçtiyse söyledim;
'günah' - benden gitti.

BİRİNİN

Sen savruluyorsun uzaklara
Ben merkezde dönüp - duruyorum;
Ellerim acıyor ama
Birinin bu ipi
Tutması gerek

Sen açıyorsun goncasın daha
Ben inceden kanayıp - duruyorum;
Yüreğim acıyor ama
Birinin bu dikene
Batması gerek

Sen kayboluyorsun karanlıkta
Ben güneşe bakıp - duruyorum;
Gözlerim acıyor ama
Birinin sana gözü gibi
Bakması gerek

27 Eylül 2013

MELTEM

Bir meltemdi hepsi;
Bir yaz esintisi

Tam zamanıydı; çiçekler içinde geldi
Bir gülümseme hali, bir serinlikti gelişi
Bir hediyeydi.

Hiç inatlaşmadı...
Ne sen dedi önce - ne de ben

Tam zamanıydı; sararan yapraklarla gitti
Hüzünlü bir erinç hali, bir güzellikti gidişi
Ve o da bir hediyeydi.

BİTMESİN UMUT


Umut biterse, her doğan ölüdür.
Umut biterse, an zamana gömülür.
Umut biterse, eşya mekâna dürülür.
Umut biterse, can canana kırılır.

Bitmesin umut -
Ummak bitsin.

Hayat süregiden bir umuttur
Güven, umudun aşkla açan çiçeği

Çiçekler açacak mı bu bahar yeniden
Bilmek gerekmez

Bitmez umut – bitmesin de
Ummak bitsin.

DAHA

Titreşerek, incelerek
Büyük bir mutluluğa eriyerek
Ölebilirdim

Yekpare bir nefeslik
Bu kör yapıdan; bu dar kapıdan
Geçebilirdim

Geçmedim ki daha -
Seveceğim varmış...

DÖNELİM


Kalbimizde hasreti gitmediğimiz yerlerin
Derin bir uykuya saralım acısını şimdiden
Tutamadığımız sözlerin

Daha da söz vermeyelim
Daha da hasret çekmeyelim
Artık yuvamıza dönelim

16 Eylül 2013

Eri

Suçlu yok; yaratıcı var. Yaşadığın her şeyin yaratıcısı sensin ve neye ihtiyaç duyuyorsan onu yaratıyorsun. En özünde bu kadar basit bir hayat bu.

Diğerleri diye bir şey yok. Ben nerede bitiyorum ve sen başlıyorsun ki? Yok öyle bir şey. Tek kişilik bir evrende yaşıyoruz.

Ayrılık yanılsaması olmadan bir hayat olmayacağı varsayımı yapıyorsan; içinde epey, ‘ben ve ötekiler’ üzerine inşa ettiğin dramlar da olacak demektir.

Sandığının aksine tüm o dramlardan dolayı da mutlusun aslında. Sızlanmak, sana var olduğunu hissettiriyor sadece. Yok olmak ile yüzleşemediğin için bunca dert. Oysa sen yoksan ikilik de yok. Yoluna şehvetle, güzellikle akan bir hayat var. Hepsi O.

O yüzden yokmuşsun gibi yaşa. Sen bugün ölüversen hayatındaki herkes yaşamaya kaldığı yerden devam edecek ve bir süre sonra onlar için yok olacaksın zaten. Kendini fazla önemsediğin için buharlaşamıyorsun.

Oysa ancak varlık iddiası gütmediğin zaman varsın ve gerçekten yaşıyorsun. Bir melek olduğunu hatırla. Kendi varlığını ötekilerin gözünde çok önemseyen ve ancak mevcut rolünü aynen sürdürürse bu hayatta kendine bir yer edinebildiğini zanneden - bir melek.

Senin için vazgeçilmez olan sadece bir tek kişi var. Annen, çocuğun filan değil. Çocuğun bile bir gün büyüyüp yuvadan gitmek ve uzaklaşmak isteyecek. Ona niye tutunasın ve her şeyi kendin için de onun için de zorlaştırasın ki?

Benlik dediğin şey, sana bu hayatta bir yer açıyor. Burası senin tarlan diyor; dilediğince sür. Müteşekkir olabilirsin buna. Çünkü burası böyle bir Dünya. Ama tüm Dünyalar senin. Hatırla. Buradaysan ve buranın hakkını veremiyorsan başka Dünyaların hakkını da veremiyor olacaksın; önündeki yemeği ye ve şükran duy. Bu yeterli. Tarla senin; "dilediğince" sür - mızmızlanma. Eri sadece; buharlaş gitsin; yokmuşsun gibi yaşa.

Bir çiçeği mutlulukla koklayabildiğin an eridin misal. Çocuğuna aşkla sarıldığın an eridin. Yağmur yağdı ve ardından güneş açtı ve her yer toprak kokuyor; kokuyu derin bir nefesle ve mutlulukla içine çektin eridin. Zor değil.

Birisi sana öfkelendi, kızdı, bağırdı ve sen sadece gülümsedin - eridin. Ya da belki içeride kendine gülümsedin ama ona bir tokat attın - hiç tokadın hiddetine kapılmadan - eridin... Zaten biliyorsun nasıl olduğunu. Sadece hayatım dediğin şeye yay bunu. Her anına yay. Eridiğin o andaki, oradaki yaklaşımı, bakışı, açıklığı, merakı, hayranlığı... hayatının tam da sorun var dediğin yerlerine, her yerine yay. Bak bakalım sorun kalıyor mu?

02 Eylül 2013

Bozguncu


Zamanda olan, gerginlik ve arayış halindedir.
Anda olan, memnuniyet ve şükür halindedir.
Akışta olan, devinim ve keşif halindedir.
Durmakta olan, denge ve sükut halindedir.

Hayat hepsini ayrı sever
Ama muhakkak bozar da.

31 Ağustos 2013

BOYA


Hüzünler gridir;
Mesafeler gri
Karanlığın görünen yüzü gibi

Yüreğinin sokaklarını boya;
Kenarlarını, köşelerini, duvarlarını
En çok da merdivenlerini, kaldırım taşlarını

Hiç ayrılık, yalnızlık kalmasın
Hepsini neşeye boya
Umarsız sevinçlerle boya

Güzelliğe katlanamayanlara bakma sen
Doğuştan çok renklidir Dünya.
Al eline bir fırça; cümbüşten geri durma.

28 Ağustos 2013

ARAF

Ya hiç yaşamadık
Ya da yaşanmış saydık

Sade bir yaşamda
Kendince akmakta olanı -
Kendimizde tutarız sandık

Araf ki sen ile ben arasıdır

Ne sen sevdin ne de ben
Ne bir seven oldu hatta
Ne de bir sevilen

Bir sevdadır geldi geçti şuracıkta
Biraz senden biraz benden

13 Ağustos 2013

Yükü Olan

Aslında ölüm
İnsanı kovalamaz.
.
İnsan
Bitimsiz -
bir ömür boyunca
.
.
Ölümünü kovalar.
.
.
Yükü olan ölemez
.
.
Sadece
.
.
.
D

..ş
....e
......r

.
..
...
Böylelikle
Yükünü toprağa bırakır da
Yeniden
Ölümünün peşine düşer.
.
.

04 Ağustos 2013

DOKSANDOKUZ

Bir şair sustuğunda
Acımasız kelimeler istila eder Dünyayı

Doksandokuz yerinden
Kırıldı kalemim dün gece
Ve artık sustum.

03 Ağustos 2013

TAZE

Benden gitmişsen
Ben sezmeyeyim
Ansızın olsun.
Bir bakayım – sen yoksun.
Ve eğer geri geleceksen;
Hiç ummadığım bir an seç
Ki her şey taptaze olsun.

Şimdi sen gittin ya
Koşsam peşinsıra;
Yetişemem artık
İçindeki sorulara,
Cevap yetiştiremem.

Bir şiir yazmak için
Koca bir aşk feda ettim
Ölürüm sanıyordum
Son satıra dek sabrettim

Bu sabah anladım
Hala hayattan yanayım
Odalar yine karanlıksa da
Çiçeklerime su verdim.

Gidişinde bir ölüm kederi vardı ilkin
Şimdiyse dünü hatırlamayan
Yarını hiç kuramayan
Çocuklar gibiyim.
Ruhum hala uzak olsa da bu Dünyaya
Az biraz daha yaşayacak gibiyim.

Senin yaşama sevincin var
Benimse hep buralardan gidesim
Senin oyuna dair hevesin var
Benimse oyuncaklarımı gömesim.

Anladım;
Sen bahanesin
Ben bahaneyim
Biz bahaneyiz
Daha bakalım
Neler göreceğiz?

Yarın nasıl mı olurum?
Bilmem – sen iyi ol yeter.
Hem an geliyor; sensiz de olunuyor.
Sanırım sensizliğe alışmam değilse de
Sensizliği öğrenmem gerekiyor.

02 Ağustos 2013

DÜŞTÜM

Gözlerin ki gözlerimdi.
Gözlerinden düştüm.
Issızlık gibi,
Taze bir çığlık gibi düştüm.

Hiç dillendirilmemiş bir istek gibi
Dilinden, dudağından düştüm.

Soğuktu duvarlar, soğuktu odalar
Tenin ki ateşimdi
Kuruyan güller gibi düştüm.

Buza kesmiş ılık bir nefes gibi
Saçlarından, boynundan düştüm.

Çorak tarlaların isyanı gibiyim şimdi
Sesini kaybetmiş, hüzünlü bir şarkı gibi
İstenmeden gidilen yollar gibiyim
Çıkışı olmayan sokaklar gibi.

29 Temmuz 2013

Ne Halim Varsa

Bir kuyu ki kendim kazdım - inan olsun - bilmeden
Düşüverdim içine; burnum havalarda gezerken
Cehalet gitmezmiş baştan; deneyip de musibeti
Hele ne halim varsa görmeden.

26 Temmuz 2013

Çizgi – Düzlem – Bütün ve KADER

Hayata ve ona dâhil her şeye; olaylara, olgulara, süreçlere, sonuçlara vs. çizgisel bakanlar, her durumda tek bir açıklamayla her şeyi kavramaya meylederler ve seçeneksiz olduklarından bir süre sonra diğerlerine, kadere ve aslında Tanrıya lanet okurlar. Kendilerini iman etmeden inanmaya zorlarlar ve inandıkları doğrularla katliam yaparlar. Önce gerçeği cehaletleriyle katlederler sonra da olası diğer gerçekliklerle zalimce savaşırlar. Genellemeler ve peşin hükümlerle yaşarlar. Onların bazıları için mesela, insanlar (erkekler/kadınlar, ötekiler) kötüdür ve başka türlü değildir. Onlar için çokça imkânsız olan şey vardır. Örneğin bir adam bir kadına sokak ortasında tokat atmışsa, bu kesinlikle kötü bir şeydir, adam kesinlikle kötü bir adamdır ve cezalandırılmalıdır. Oysa olası yüzlerce farklı senaryo içerisinde, aynı sahne; adamın çok iyi niyetli olduğunu ve çok doğru bir şey yaptığını gösterebilir.

Hayata ve ona dâhil her şeye; olaylara, olgulara, süreçlere, sonuçlara vs. düzlemsel bakanlar, çokça seçeneğin arasında döner dolaşır, nihayetinde hep kendi kuyruklarını yakalamaya çabaladıklarından habersiz, umut, hayal kırıklığı, yeni umut döngüsünde yaşarlar. Sebep – sonuç ilişkileri kurarlar ve belirgin sonuçlara dair; olası, birbirinden farklı, çokça sebep olduğundan sonuçları anlamak için çokça analiz etmek gerektiğini düşünürler. Analizler aracılığıyla her şeyi kavramaya meylederler ve seçeneklerini geliştirme uğraşı verirler. Aslında kendilerini, hayatı, ötekileri, değiştirmeye uğraşırlar ve kaderin ellerinde olduğuna ve bir Tanrıya da pek ihtiyaç olmadığına inanırlar. Bunların bir şansları vardır ve bunlar, mevcut inançlarını aşabildikleri ölçüde iman yolcusudurlar. Onlar gerçeğe açıkmış gibi dururlar. Ancak gerçeği kavrayarak onu çıkarları doğrultusunda 'kullanmak' derdindedirler. Onlar için olası olabilen ve olası olamayan şeyler vardır. Örneğin bir adam bir kadına sokak ortasında tokat atmışsa o kötü bir şey yapmıştır ve dolayısıyla kötü bir adam olması olasıdır ve muhtemelen cezalandırılmalıdır. Ama önce analiz etmek lazımdır; adam acaba o kadına neden sokak ortasında tokat atmıştır. Hafifletici sebepler veya farklı açıklamalar var mıdır?

Hayata ve ona dâhil her şeye; olaylara, olgulara, süreçlere, sonuçlara vs. küresel bakanlar, her durumda, farklı düzlemlerdeki insanlar için çokça farklı açıklama ve sayısız farklı düzlem görürler. Hayatta sayısız seçenek vardır ve imkânsız olan, gayet de mümkündür. Her şeyin sınırsız sayıda farklı açıklaması vardır ve bu açıklamalar birbiriyle çelişiyor görünseler de görüntü ya da açıklama göreceli; öz ya da mana mutlak olarak bütünseldirler. Sebep sonuç ilişkileri kurmaya gerek yoktur ve her şey kendiliğinden gayet de kıvamında ve tam da olması gerektiği gibi olmaktadır. Kader, iradenin üstündedir ve irade, özgür ve fakat kaderin hizmetindedir. Körlük hiçbir şeyi görememenin ve analiz ise parçayı görüp bütünü görememenin sebebidir. Dolayısıyla bir değiştiren yoktur ve her şey değişmektedir. Bir tutan ya da tutunan yoktur ve her şey kucaklaşmaktadır. Bir sevilmek isteyen ya da sevmeye çabalayan yoktur ve sevgi her şeyin ta kendiliğindedir. Bir kontrol eden, bir sakınan, bir güvence arayan yoktur ve her şey güvendedir. Tanrıyla ilgili bir fikre ya da inanca da ihtiyaç yoktur ve yine de Tanrı anlayan olmadan anlaşılır; gören olmadan görülebilir, bilen olmadan bilinebilir olarak hep orada ve her yerdedir. Bunlar, sadece mevcut bir gerçeğe ilişkin sayısız açıklamanın değil sayısız gerçeğin mevcut olduğunu sezerler. O yüzden bir açıklama yaparak durağan gerçekliklere hizmet ederken hareketin dışında kalmak lüzûmu hissetmezler. Örneğin bir adam bir kadına sokak ortasında tokat atmışsa sadece bir adam bir kadına sokak ortasında tokat atmıştır. Öncülleri analiz etmek ya da sonuçları beklentiye dökmek, tokattan öteye durağan bir kurmacayla sınırlamak ve sınırlanmaktır. Olan, sınırsız sayıda sebepten olmuştur ve yine sınırsız sayıda sebepten olduğu gibi – öyle olmuştur ve hikâyenin devamı aynen hikâyenin başı gibi her zaman sürprizdir.

Kader, sessizce avına ilerleyen bir yılan gibi;
Kader, yatağında bilgece akan bir nehir gibi;
Kader, usul usul ve yolundan şaşmadan;
– ilerler.

İnsan, kendi gözlerini kamaştıran zekâsıyla, işleri sadece daha karmaşık hale getirir.
İnsan, çok güçlü olduğunu sandığı iradesiyle, sadece zorlar ve olmakta olanı yolundan saptırabileceğini sanır.

Kader, insanın acelesiyle, telaşıyla da korkusu, debelenmesiyle de ilgilenmez.
Kader, şaşmaz bir mutlaklıkla insana ve insan şaşmaz bir mutlaklıkla kaderine hizmet eder.

Yaşanması gereken yaşanır.
Görülmesi gereken görülür.
Bitmesi gereken biter.
Ölmesi gereken ölür.

Lezzet ise bir sırdır ve sırra eren; yaşarken de, görürken de, biterken de ve ölürken de lezzete dönüşür.

25 Temmuz 2013

KİME?

Kime sığınır insan bir yalandan?
Ben sevdiğime sığındım.

O, ki sever beni sorgusuz,
Ve benden başkasına emanet etmez,
Asla benim olamayacak olanı
Sever ihanetimi de kim bilir – belki bu yüzden

Savrulur hatıralar, zamansız bir mekanda
Ve silinir; elde kalmış ne varsa.
Acı ne, yalan ne ki;
Aşk bile silinir.
Bir kelebek, daha hevesi varken uçmaya
Kapılır da bir rüzgara
Kanatları kırılır.
O an göremezsiniz
Ne ateşler içindedir;
Rüzgarın –
Gözyaşları bile tutuşur.

Kime sığınır insan şüphelerinden
Ben sevdiğime sığındım.

O, ki bilir silineceğimi,
Ne istersem verir ve ne kadar istersem
-haddime bakmaz
Ve sever açgözlülüğümü de kim bilir – belki bu yüzden

MEZE

Sandım ki; yüzüm yoktur
Yeni bir söze daha
Anladım ki; hayat söze bahanedir.
Ve söz, şaire mezedir.

17 Haziran 2013

GÖLGELER

Kritik, ilginç ya da zor ve aynı zamanda da dramatik ve lezzetli olmayan bir zaman, 'yok' zannımca ve hiç de olmadı. O her şeyi başlatan, dönüştüren ve de bitiren; hem ilk damlaydı hem de sonrakilerin ayrı ayrı her biriydi; sadece son damla değil.

O vakit her bir birey, Dünya tarihini yeniden başlatıyor, değiştiriyor ve yazıyor demektir. Dünya her an, yeniden karılan desteler gibi yeni bir hikayeye akıyor demektir.

İnsan, etkisinin ne kadar da büyük olabileceğini görmeden tohumlar ekiyor sürekli. Kendi başına çoraplar örüyor bazen; gölgelerinden düşmanlar icat ederek ve bazen de belki asla koklayamayacağını bile bile, bir güle inatla su veriyor; gönlüne dikenler batarken.

Nedir insanı yüce kılan? Cesaret mi, bilgelik mi? Düşmüşlüğünden zaferler çıkarabilmek mi? Nedir insanı karanlık hikayelerin dışına çıkaran ve aydın kılan? Aşkta ya da kavgada sınanmak mı? Eğrisini doğrultmak mı yoksa eğrisini de doğrusunu da bir kenara bırakmak mı?

Gönül diyor ki bu ara; DUR biraz. Tam ortasında bu çılgın telaşın, ne bir adım geri ne bir adım ileri; DUR. Kapılma hikayelere ki alır seni senden, savurur uzaklara... Zaferler de kazansan - asırlar boyu adınla anılacak; kaybedeceğin kendin olma, bir adın ne hükmü var? Öyle ya da böyle anılmanın ne hükmü var? Hem zaferlerin az mıdır bedeli - ki o bedeller de en az zaferlerin kendisi kadar hükümsüz... Yokmuşsun gibi yaşa iyisi mi; bu gölgeler aleminde sessiz, belli belirsiz; kendinden mesut bir gölge gibi. Hem olmak ne ki oldurmak ne olsun? Belki de gerçek kahramanlar, tarihe hiç not düşülmediler. Çünkü onlar gölgelere hiç inanmadılar - gölgelerin kendilerine inandıkları kadar.

03 Nisan 2013

YOKSA

4 yapraklı yonca
Kırkından önce mi bulur insanı;
Sonra mı?

Gül dalı
Kapının dışında mı kaldı;
Kokusu sevdiğinin koynuna mı vardı?

Aşka yoksunlar
Yokluğa mı sığındılar;
Yoksa hiç mi yoktular?

GÜZELLİKLE


Hayal kırıklığı içindesin. Çünkü çok aradın, çok çabaladın, çok sordun, çok umdun ve en nihayetinde elinde kalan hep o aynı ıstırap. Ona gittin, buna gittin, akıl aldın, yol sordun; yetmedi kendi içinde de epeyce eşelendin. Ve ortada yine o aynı ıstırap. Onu, o ıstırabı görebiliyor musun? O ıstırabın yaşadıklarınla, aldıkların ve verdiklerinle; peşinde koştuklarınla; bulup kaybettiklerinle bir ilgisi yok. Ya neyle ilgisi var?

Dışındaki dünyaya uyum, başarıdır; içindeki dünyada uyum ise huzur. Başarılı fakat huzursuz' insanlardan olmak ne kadar anlamsız ise 'huzurlu ve fakat dünyadan kopuk' insanlardan olmak da bir o kadar saçmadır. Her iki dünyaya da denge içinde uyum, iç dış ayırımını silikleştiren, hakiki başarı ve hakiki huzurdur. Aksi durum, içindeki karanlıktan korkup dışarı ya da dışarıdaki kavgadan korkup içeri kaçmaktır.

Birçok başarılı insan, korku ve gerilim içindedir ve birçok huzurlu insan ise acz içinde boş vermiştir. Bastırılmış huzursuzluk, bazen başarıya dönüşse de çoğu zaman dünya ile savaşan bir tepkiselliğe ve nihayetine çöküntüye evrilir. Kökünden uzağa savrulmuş arayış ise kendi kuyruğunu ümitsizce ve delicesine kovalıyor olmaktır.

İçindeki huzursuzlukla yüzleşmekten kaçmanın türlü yollarından biridir; dışındaki dünyanın arayışına kapılmak ve başarı kovalamak. İnsanın aradığı, çoğu zaman kaçtığıdır oysa. İnsanın, kendini içeri kilitlediği anahtar ise hep cebinde durur da insan cehaletinden bunu bilmez. Cahil, korkularından ancak karanlığına sığınarak kurtulacağını sanır çünkü ve başka türlüsü de olamazdı.

Çok başarı, evvelinde çokça başarısızlık ister ve derin huzur ise evvelinde epey bir kabarmak. Istırabın sonu, mutluluk ve mutluluğun sonu, ıstırap değildir oysa. Sabır ehline, ıstırap da mutluluktur ve telaş ehline ise mutluluk da ıstıraptır. İnsani bakış ile mutluluk, giden ve gelen şeydir; aynen ıstırap gibi. Oysa özünde mutlulukla titreşmeyen hiçbir şey yoktur ki var olsun.

Özündeki mutlulukla titreşen, kim olduğuna uyanmıştır. Kim olduğuna uyanan ise, benzersizliğine uyanır ve benzersizliğine uyanan, onu kutsar ve benzersizliğini kutsamak, dünyayı tepkisellikle değil güzellikle değiştirmektir – hem de hiç böylesi bir gaye gütmeksizin…

17 Mart 2013

CENNETİM


Senin kokunu koydum cennetime
Tenini dokudum sonra; gündüzüne, gecesine
Sesinden bir gökkuşağıydı; tüm orman ve kuşlar
Işıltın dökülüyordu; pamuk tarlaları üzerine

Öfkeni, hırçın cüsseni sürdüm denizine biraz; o da lazım
Sessiz, ılık, inceden - şefkatini kardım toprağına
Çiçek çiçek donattım renklerinle bir bir - her hüzünlü köşeyi
- alı al, moru mor
Bir de pınar kondurdum orta yerine
- kana kanaya içilesi gözlerinden

08 Mart 2013

DEĞİL


Değil...

Bu sessizlik - bizden yana değil sevgili
Nerede yitirdik ilk şenliğimizi
Ne zaman vazgeçtiydi rüzgar anlatmaktan
Ne vakit düştü ışıltılı bakışlar - karanlığımıza
İlk yalan ne zaman girdiydi aramıza
Niye duyulmuyor cıvıltısı bu ara kuşların
Sesindeki pür-telaş akışkanlık ne yana gitti
Ne kalır en sonraya çamurlu yağmurlardan
Bu sessizlik - bizden yana değil sevgili

Hiç değil...

...

Sesimi sessizliğine emanet bırakıyorum.
Yorgun olduğumdan değil inan
İçerlediğimden ya da korktuğumdan filan da değil.
Güven meselesi sadece - sana çok güveniyorum.
Kendim gibi değil.

Sefiller


Yalancı sefilleriz biz;
Karanlık bir rüyada kaybolmuşlarız.
Özgürlüğün kürek mahkumlarıyız;
Yüreği nasırlılarız.

Bizler, çok bilmişler;
Verdiğimiz her öğüdü tutuncaya dek
Lanetlendik.

Bizler, çok meşguller;
Yapılası hiçbir şey kalmayana dek
Zincirlendik.

Bizler, nafile bekleşenler;
Verilemez olanı gidip alana dek
Toprağımızdan sürüldük.

Bizler, sevgi arsızları;
Bizi var eden o sahtekara başımızı sunana dek
Aşktan azat edildik.

Ancak terimiz karışınca kanımıza
Belki bulur aşk bizi yeniden.

05 Mart 2013

Sızlatıyor


Sığlığım, en derinde, henüz kendimi sevmeyi bilemeyişimden.

Her sözüm kendime. Hep kendimden; daima kendi sığlığımdan bahsediyorum. Kendime; derine ve daha derine inip baktığımda; sevilmemekten korktuğumu, hatta belki yalnız kalmaktan korktuğumu ve bazen basiretimin bağlandığını, aklımın karışıp algılarımın işlerliğini yitirdiğini; korktuğumun kaçınılmaz olarak gerçeğe dönüşmekte olduğunu; bunun da aslında kendimi hala büsbütün sevmeyi bilmemekle ilgili olduğunu görüyorum. Fark ediyorum ki, ben çoğu kez, sevmekten daha çok, sevilmekle ilgiliyim. O yüzden de duyduğum sahici hislerin değişmesi/erimesi pahasına birilerinin beni daha çok sevmesini sağlamaya çalışıyorum ve bunu da tam olarak beceremiyorum. Kendi söküğüme yama vuramıyorum. Sevmek sorumluluktur oysa ve sevilmekse güvenmek ve izin vermek. Ne sorumluluk alıyorum ne de sevilmeye bırakıyorum kendimi; sıradan insanlığımla...

Sevmek ve sevilmek aynı şeydir. İkisi daima bir arada vardır ya da bir arada yoktur. Sevmeyi bilmeyen ile sevilmeyi bilmeyen karşılaşır. Sorumluluktan kaçan ile güvenemeyen ve izin veremeyen birbirine denk düşer. Öyle bir düşer ki, yeniden ayağa kalkabilmenin tek yolu, birbirine sarılmaktır.

Sen hep bana hislerinle konuş; hislerin değişirse lütfen dürüstçe söyle diyorsun ya - değişiyor ve ben bunu sevgi diliyle ifade etmenin bir yolunu her zaman bulamıyorum. Birine değer vermek ve onu duymakla; kendime değer vermek ve kendi sesimi duymak arasında kolay olanı yapmaya meylediyorum. Tüm duyargalarımı kapatıyorum. Ne iyi ki sen bana öğretiyorsun; dürüst olmayı öğretiyorsun; icabında hak ettiğini bağır çağır talep etmeyi de... Kendimi ne kadar seviyorsam karşıma çıkanı da o kadar seviyorum. El veren bir "sevgili" yardımıyla kendimi daha çok sevmeyi öğreniyorum. Ve bu hep böyle...

Hüzün çöküyor bazen gönlüme. 'Candan öte cananla' vedalaşmaktan burnum sızlıyor. Yaşanmışlarımı, biriktirdiğim güzellikleri senin koynuna salmak bazen kolay olmuyor. Hem biliyorum; her vedada can, canana emanet kalıyor. Şikayetim yoksa da asla - işte biraz sızlatıyor.

21 Şubat 2013

Bırak


Önce dalgalar (= hayat), sağdan soldan vururken kumdan bir kale yapacak (kendin için değerli bir amacı gerçeğe dönüştürecek) güce sahip ol.

Sonra bir bak bakalım; kumdan kalen her devrildiğinde, onu bir daha yapma gücün var mı ve hatta bir daha...

Sonra oyunundan sıkıldığında (=amacın sana anlamsız görünmeye başladığında ya da yeni bir amaç onun yerin aldığında) sil baştan başlama iradesi sergile ve başka bir şey yap; daha güzel bir şey yap.

En sonra iradeyi de asıl sahibine bırakacak kadar güven içinde, 'yapmak sevdasını' bırak. Bırak senin amacın, hayatın amacı olsun ve hayat dileğini en güzel şekilde senin de aracılığınla gerçek kılsın. Aslında birlikte yapılışına şahitlik et. Kendi toprağını, hayatınkine kar ve hayata, güzelliğe karış...

19 Şubat 2013

Hakikatli Sevgili


İnsan kendine yakınlaştıkça anlama çabası ve arayış; yerini, arayan ve arananın, insanın içinde kendiliğinden buluşmasına bırakır. Buna illa ki bir ad gerekiyorsa, aşk denilebilir.

Aşk, ilhama vesile olmaktır. Şiire söz, şarkıya nefes olmaktır. Arayana hedef, aranana kâşif olmaktır. Yola yolcu, yolcuya yol olmaktır. Hayat her ne dilemiş, murat etmişse varlığımızdan yana, o murat içinde erimiş olmaktır.

Seven, sevilen bahanedir; aşk, her an ve her daim, kavuşma sevinci olmaktır. Aşkı yazan kalem, yazdıkça tükeniyor olmaktan lezzet bulur ve yazdıkları hakikate işaret dahi etse, tamamen tükenmedi ise yalan olur.

İlişki ise başka bir şeydir. 'Görünürde bile olsa ayrı ve temelde benzersiz ölçüde farklı' oluşumuzu kutsamak ve bir dansa dönüştürmektir. Bana sorarsanız sevgili, koynunda hem kendini bulabildiğin hem de kendini daha da çok sevebildiğin kişidir. Bu haliyle hakikatli bir sevgilinin varlığı, kaçınılmaz olarak insanı yeni olmaya ve daha da büyümeye cesaretlendirir. Hakikatli bir sevgili,dansın coşkusunu büyütür.

08 Şubat 2013

Vak'a

Söz bir iddiadır.
Şair iddia makamı.
Her sözün iddiası farklıdır.
Bu yüzden her şair ayrı bir vak'adır.

ÖMÜR

Asıl dururken kopyalarla eşelenmek ne ki?
Lezzet dururken bir vaade kapılmak ne ki?
Ne yarına devreden umuttu ömür;
Ne dünden vaat edildiydi.
Hediyenin kendisi o; ta kendisi…

Bağımlılık - Acı - Özgürlük

İnsan fiziksel, duygusal ya da zihinsel olarak, kendisini 'onsuz var sayamadığı' bir şey ile özdeşleştirdiğinde 'bağımlılık' ortaya çıkar. Bu bazen bir ilişki, bir sevgili, bir fikir, bir bilgisayar oyunu, bir rutin, bir madde ve bazen de duyguları ya da bedeni olabilir.

İnsan bağımlı olduğu şeyi, son derece masumane bir ihtiyacı gidermek için hayatına çeker ve var kılar. Bazen katlanamadığı yalnızlığına çare olsun diye, bazen anlaşılmamış ya da yeterince sevilmemiş olmanın yükünü hafifletmek için, bazen kaldıramayacağını varsaydığı yüklerle yüzleşmekten kurtulmak için...

Kendini keşif ve oluş yolculuğunda, ben olmayan her şey; tüm bağımlılıklarım benden koparılır ve tüm ihtiyaçlarımı gidermenin dolaysız yolları kendi içimde keşfedilir. Bu yüzden özdeşleşme ile birlikte ortaya çıkan bağımlılık sona erene; kendimle yüzleşip ihtiyacımı kabullenene ve olduğum kişiyi kalbime alıp çemberi kapatana dek acı kaçınılmazdır.

Acı; zihinsel,duygusal ya da fiziksel olarak bağımlı olduğun şey, bünyenden kopup ayrılırken ortaya çıkan şeydir. Acı; et, tırnaktan ayrılırken ortaya çıkan şeydir. Acı; senin saydığın, kendinden bir parça yaptığın, senden koparken ya da koparılırken ortaya çıkan şeydir.

Sınırlı ve dış kaynaklı hiçbir şey, ben değilim ve olamam. Bu yüzden insan, sadece kendisi olarak özgür ve fakat kendisini sevgiyle tüm evrene bağlı hissedene dek acı, kaçınılmazdır ve en büyük yol göstericidir.

Ancak ve ancak psikolojik acılarından özgürleşmiş bir birey, ihtiyaçlar üzerine bina edilmemiş, gerçek bir ilişkiyi yaşayabilir ve yeni acılar üretmeden, gönül bağları kurarak ilişki içinde olduğu her şey ile birlikte lezzetli bir hayat yaratabilir.

07 Ocak 2013

Dışarıda Bırakma

Acılar ve hüzünler de mutluluklar gibi;
yorgunluk ve boş vermişlik de tutkulu anlar gibi;
mecburiyetler de özgür seçimler gibi;
yoldan çıkmış duygular da yola lezzet katan duygular gibi;
yol bulayım derken dolaşmış akıl da yolu açan akıl gibi;
koybolmuşluk da bulunmuşluk gibi;
ölüm de yaşam gibi, tazelik gibi;
sıradanlık da yücelik gibi
hamlık da olgunluk gibi
ve
hepsi aşkın ta kendisi gibi kucaklanmak ister.

Mutluluk, tutku, özgürlük muhteşemdir, aşk harikadır, sınırsızca sevmek tarifsizdir. Eğer onlarla özdeşleşmemiş de – sadece bir ara uğramışsan – karışmış bir zihin, yorgunluk, mecburiyetler içinde kıvranmak, acılar, hüzünler vs. onlar da muhteşemdir.

Birini dışarıda bırakmak hepsini dışarıda bırakmaktır.

Yok Böyle Biri

Ben kendine yanan ateş
Ben kendine ışıyan güneş
Ben kendine akan damla
Ben kendine saplı hançer
Ben kendine yakalanmış tuzak
Ben kendi izini süren yolcu
Ben kendine düşmüş kuyu
Ben kendine dönen dolap
Ben kendine açık kapı
Ben kendine bakan göz
Ben kendine sevdalı yürek

...

Ben her özneden taşan
Ben hep kendinden, kendine koşanım.
Ben seven ve sevilen;
Ben hiddetinden kendi köklerini sökenim.
Ben bin kapı çalan
Ben bin kapı açan
Ben bin kilitli kapının anahtarı olanım.
Ben hep kendine kilitli kalanım.
Ben bin soru soran
Ben bin cevap bulan
Ben bin olmadık sorunun yanıtı olan
Ve ben hiçbir tarife sığmayanım.
...