29 Haziran 2007

Çekim Yasası ya da Meraklıları için "SIR" (2)

ASLA BİR SIR OLMADI

Sır yoktur. Yeni bilgiye hazır olmak ya da olmamak vardır.
Yeni bilgiye hazır olmayan için sırrı duymak, sırrı bilmek değildir.

Gerçek sır; “kendini bilmektir.”
Bunu duymayan neredeyse yoktur. Peki, kendini bilen çok mudur?

Mükemmel olmayan bir hayat yoktur.
Sadece uykuda olmak ya da uyanık olmak vardır.
Sadece yalan ya da gerçek vardır.
Kendini bilmeyen yalanı yaşamaktadır.
Yalan hayatın asla mükemmel olmadığıdır.
Yalan senin asla mükemmel olmadığındır.
Yalana istediğin kadar zenginlik kat, mutluluk kat, servet kat…
Sadece daha çok inandığın ve bağlandığın daha büyük bir yalanın olacaktır.
Ve üzgünüm; her yalan acı yaratır.

Ama uyarmalıyım; "her düş de bir yürek acısına gebedir". Üstelik de bizatihi düş sahibinin kendisi dolayısıyla. Çünkü (hemen hemen:) hiçbir düş %100 iman içermiyor. Çünkü derinde bir yerde düşkuran, hep her şeyi kontrol edemediğini biliyor. Emin olamıyor... VE teslimiyet gösteremiyor.

Neye mi?

Kendi elinde olmadığını kendince bildiği; düşü gerçek yapma ihtimaline - kendine, hayata ve Tanrıya... %100 güvenemiyor. Eksiği tamam edemiyor. Sıfır nokta bilmem kaçı 1'e çıkaramıyor.

O yüzden uyarmalıyım; Tarumar olacak düşler; yıkılıp yeniden inşa edilecek gerçekler ve öğrenecek insan zamanla (bir anda mı demeliydim yoksa:); aslında kim olduğunu ve hep o olmuş olduğunu.

Tam Türkçesiyle söyleyeyim; Çekim Yasası, insan kendisini "Adam Etmeden" ya da büyütmeden "gerçekten" aradığı şeyi insana vermez. Çünkü ortalama bir insan düşüncelerini ancak sınırlı zamanda ve bilinçli bir şekilde farkında olarak ya da seçerek yaşar. Geriye kalan zamanda yaydığı düşünceler ise o insanın kim olduğunu, hayatla ve kendisi ile ilgili gerçekte ne düşündüğünü içerir. Yani ana akıntı güçlü bir şekilde bilinçaltına kayıtlı "Ben kimim ve hayat ne?" sorusuna cevap veren programdır ve ana yol o programı işe yaramadıkça yenilemektir. Hayatta (geçici) bazı sonuçlar elde etmek farklı bir şeydir; hangi sonuçları istersen gerçekleştirebilecek güçle donanmak başka bir şeydir.

Yine de haddimi aşarsam özür dileyerek, kişisel olarak bir tavsiyede bulunmak isterim... Sorgulayan bir zihin harikadır, yanlış seçimlerden insanı korur. Neden olmasın diyen ve deneyen bir zihin ise daha da harikadır, insanı geçmiş seçimlerinin götüremeyeceği yerlere götürür.

Çekim yasası gerçektir ve her gerçek gibi senin inanman ya da inanmaman onu etkilemez. İstersen bu yasayla sana erişen bilgiye hazırlanabilir ve kendini bilmeye açılabilirsin. “Evet, bilmeye açığım” dersen öğrenci hazır olduğunda öğretmen oradadır.

Dileyen için daha geniş sohbet imkânı ve karşılıklı keyifli bir eğitim;

İÇERİK;

1. Sırra Zihinsel Olarak Açık ve Hazır Olmak
Uyanmak
Kim Olmadığını Bilmek

2. Sırra Kalben Açık ve Hazır Olmak
Gücünün Farkına Varmak

3. Sırrın Farkına Varmak
Kendini Bilmek
Gerçeği İnşa Etmek

4. Hediyeyi Kabul Etmek
Geleni Görebilmek
Geleni Alabilmek
Güvenmek

5. Sırrı Kalıcı Olarak Yaşamak

27 Haziran 2007

Çekim Yasası ya da Meraklıları için "SIR" (1)

En Büyük Eserin Sensin adlı kitabımdan:

Çekim Kuralı: Bilinç düzeyinde düşündüğümüz şeylerle uyumlu insanları ve koşulları hayatımıza çekeriz.

Bu kural ilk duyduğunuzda saçma ya da bilimsellikten uzak gelebilir. Böyle düşünenler için fiziksel kurallardan “titreşim”, “radyasyon” ve “rezonans” ile ilgili olanları okumalarını tavsiye edebilirim. Meselenin özü şu; insan da her varlık gibi moleküler bir yapıya sahiptir ve bir titreşime sahiptir. Titreşimi yine her varlık gibi içerden dışarıya doğrudur. Düşünce ve duygularımız bizden dışarıya doğru titreşen bir enerji dalgası yayar ve bu dalga kendisiyle uyumlu başka düşüncelerle rezonansa girerek onları harekete geçirir. En bilinen ve basit örneği vermek gerekirse, aynı mekânda bulunan iki farklı piyano olduğunu düşünün. Bu piyanolardan birinin herhangi bir tuşuna bastığınızda, bu tuşa bağlı telin titreşimi ile aynı frekansta diğer piyanonun aynı notasına bağlı teli de titreşmeye başlar.

Gündelik hayattan bu kurala ilişkin bir örnek ise şöyle verilebilir: Örneğin bir projeniz, bir hedefiniz var ve aklınız sürekli olarak onunla meşgul. Umulmadık bir anda, beklenmedik bir yerde ve şekilde birileri, bir şeyler hayatınıza girer ve projenizle ilgili size yeni kapılar açarlar. Projenize ne kadar odaklanmışsanız, duyduğunuz heyecan ve şevk ne kadar yüksekse bu çekim o kadar kolay işler. Başka bir örnek siz tam da birilerini aklınızdan geçiriyorken, onun aklına da siz gelmişsinizdir – hatta telefon çalar, arayan odur.

Bu kuraldan hayatımızda yararlanmakla ilgili de şunları ekleyebiliriz: Sürekli olarak korkularınızı düşünürseniz korkularınızı büyütürsünüz ve fiziksel dünyanızda kendinize çekersiniz. (= “Korktuğun başına gelir.”) Dolayısıyla neyin gerçekleşmesini istiyorsanız onun gerçekleştiğini düşünün, hayal edin ve “inanç kural”ını hatırlayın. (= “Aklına gelen / korktuğun başına gelir.” / “İti an çomağı hazırla.” / “İyi adam lafının üzerine gelir.”/İstemediğin ot burnunun dibinde biter.”)

(Aslında bu kurala ilişkin en çok işe yarayabilecek yorum şudur; “ne düşündüğünüzden çok kim olduğunuzla alakalı kişileri ve durumları – dolayısıyla da neyi öğrenmeniz gerekiyorsa onu – hayatınıza, kendinize çekersiniz.) Şimdilik bu kadarla bitirelim; son bölümde üzerinde yine konuşacağız nasılsa.
...

En Büyük Eserin Sensin – 7. Bölüm Hayata Açılmak; Sayfa 215-258

Hatırlarsanız bu kitabın ikinci bölümünde Bilinç ve bilinçaltının faaliyetlerini düzenleyen “ZİHİNSEL KURALLAR” adlı bir bölümde size “Çekim Kuralı”ndan bahsettim. Bu kuralı “bilinç düzeyinde düşündüğümüz şeylerle uyumlu insanları ve koşulları hayatımıza çekeriz.” şeklinde açıklamıştım. Bu kuraldan hayatımızda yararlanmakla ilgili de şunları eklemiştim: Sürekli olarak korkularınızı düşünürseniz korkularınızı büyütürsünüz ve fiziksel dünyanızda kendinize çekersiniz. (=Korktuğunuz başınıza gelir.) Dolayısıyla neyin gerçekleşmesini istiyorsanız onu düşünün ve “inanç kuralı”nı hatırlayın. (=Aklınıza gelen başınıza gelir.)

Bu kuralla da bağlantılı olarak “büyük” insanların, bilinçaltlarında var olan düşünce birikiminin ve süregiden yeni seçimlerinin kalitesiyle paralel olarak kaliteli bir hayatı kendilerine çektiklerini söyleyebiliriz. Zihinlerinde canlanan parıltılı, renkli, canlı, anlamlı, kaliteli (=büyük) düşünceler ve bu düşüncelerin kaçınılmaz uzantısı olan büyük bir vizyona odaklı olmaları sayesinde onların herkesçe hissedilen bir etkileyicilikleri, ışıkları ve bir çekim alanları vardır. Bu çekim alanı aracılığıyla hayattan bekledikleri, istedikleri ne varsa bir mıknatıs gibi kendilerine çeker ve çevrelerindeki herkesi etkileyebilirler. Onlar, deyim yerindeyse zihin denilen eşsiz kaynağı etkili şekilde kullanmanın yolunu keşfetmişlerdir. (Bazen bu keşiflerinin farkında olmasalar da.)

“İnsanlar arasındaki gerçek fark enerjidir. Sağlam bir irade, belirlenmiş bir amaç, yenilmez bir azim her şeyi başarabilir. Büyük adamlarla küçük adamları birbirinden ayıran da budur.” (Thomas Fuller)

Yine de, mecburiyet ve korkulardan uzak; özgürlük, sevgi, kendiliğindenlik ve katkıya yakın – dans ederek yaşamak – bundan biraz daha fazlasını gerektirir. Daha geniş bir pencereden baktığınızda çekim alanınızın da (belki onu öğretebilecek kadar) farkında olmak ve onu doğru kullanmak önemlidir. Ben bunu çekimin dansı olarak adlandırmak istiyorum ve Mark Twain’e aynen katılıyorum;

“Bırakın dansın coşkusu sınırsız olsun.”

DANS ETMEYİ ÖĞRENMEK
Öncelikle şunu fark etmek gerekiyor. Evet; temelde düşüncelerimiz, dolayısıyla duygu ve davranışlarımız, sonuçlarımızı ve neyi, ne kadar kendimize çekeceğimizi belirliyor. Ama düşüncelerimizin çerçevesini belirleyen de kim olduğumuzdur (ya da kim olduğumuzu düşündüğümüzdür; kabuğumuz – egomuz – öz algımız, temel paradigmalarımız…) Hayatta kim ya da nasıl biri olduğuma ilişkin düşüncelerime paralel olarak diğer tüm otomatik düşüncelerim şekilleniyor. Dolayısıyla aslında çok işe yarayan bir yorum şöyle olabilir; “neyi öğrenmemiz gerekiyorsa onu hayatımıza çekeriz“. Kimliğimizin sorunlu yanlarını fark etmemizi, onlarla yüzleşmemizi ve nihayet kendimizi (kimliğimizi) yenileyerek daha iyi sonuçları otomatik olarak kendimize çekecek deneyimler yaşamayı başka türlü beceremiyoruz belki de. Örneğin açık sözlü olduğumu düşünürken aslında bir patavatsız olduğumu fark etmem, kabul etmem ve kendimi bu konuda yenilemem için patavatsızlığımla kendime çekeceğim olumsuz deneyimlere ihtiyacım olabilir. Bazı konularda hiç istemediğiniz sonuçların inatla sizi bulduğu olur mu? Hep aynı tür problemleri yaşadığınız ya da hep aynı tarz, problemli insanlarla karşılaştığınız. Sebebi açık; siz o deneyimden öğrenmeniz gereken dersi almadan benzer durumları tekrar tekrar yaşarsınız. Çünkü o konudaki düşünceleriniz değişmemiştir ve aynı düşünceler, aynı koşullar karşısında, aynı yetersiz çözümleri ya da çözümsüzlükleri hayatınıza çekecektir. Çözümü bulduğunuzda şöyle düşünürsünüz; “Hay Allah, ben bunu daha önce nasıl oldu da göremedim.”

Ben kim isem; kim olduysam ya da kim olacaksam bana onu yansıtır karşımdaki. Aynalarla çevrili bir dünyada ben ve benim görüntülerim varız sadece. Seni gördüğümü sandığımda senin gözlerinden kendimi görüyorumdur… (Anlayana.)

OLAĞANÜSTÜ BİR HAYATIN MIKNATISI OLMAK - (ÖZET)

Doğal olarak olağanüstü sonuçları hayatımıza çekebilmemiz için çok sağlıklı düşüncelere ve duygulara sahip olmamız gerekir. İç dünyamızın kalitesi arttıkça büyük bir insan olmaya doğru ilerleriz. Peki, bu konuda, yaşamak ve acı çekerek olgunlaşmak mı lazım. Tek yöntem bu mu?

En geçerli yöntem elbette “yaşamayı”, hayatın içinde olmayı içeriyor. Başkalarının hayatlarını – sadece – izleyerek kendi adımıza pek az şey öğrenebiliriz. Ama yaşamak denince de milyonlarca farklı yaşam şekli ve anlayışı olduğunu görmek lazım. Şimdi sizlere önereceğim kurallar tüm bu yaşamların arasından olağanüstü kişiler, koçlar, rehberler veya öğretmenler tarafından damıtılmış, sizlerin de üzerinde düşünerek ve kendiniz uygulayarak doğruluğunu deneyimleyebileceğiniz basit ama derin kurallar.

1. Bencil = Kişilikli Ol
Yanlış duymadınız; bencil olun diyorum. Çünkü “istediklerimi hayatıma çekebilmem için önce bir ben olmalı.” Diğer bir deyişle sadece kendi dışımızdaki insanlar, başkaları için çalışmayı, çabalamayı, yaşamayı bırakmamız gerekiyor. Kendine hayrı olmayanın dünyaya da bir faydası dokunmaz çünkü. İnsan en önce kendisi için yaşamalıdır. Aksi takdirde kendisini yok sayarak hayatına mutluluğu, gelişimi, huzuru dâhil etmesi mümkün değildir.

2. Sağlam Karakter Geliştir
Bencil olmak ve kendini seçimleriyle var etmenin ikinci aşaması sağlam bir karakter geliştirmektir.
Onurlu, sağlam, dürüst, doğru, açık, ilgili, içten, cesur, nazik, tutarlı, saygılı, bağışlayıcı, anlayışlı, vizyon sahibi... sağlam karakterli, “büyük” bir adam.

Karakter sahibi olmak demek, artık dışımdaki dünyanın yönettiği bir birey olmaktan çıkıp özgür bir insan olmak demektir. Çünkü sağlam bir karakter geliştirmişsen artık ne hissedeceğini, düşüneceğini, yaşayacağını vs. dışarıya, başkalarına bakarak aramaz, belirlemezsin. Artık başkaları seni ne üzebilir ne de korkutabilir.

3. Mecburiyetleri Aş
Hayatına doğru şeyleri çekebilmek için mecburiyet düşüncesini yenmelisin. Çünkü mecburiyet düşüncesi, bizi, kendimizi daha da çok mecbur hissedeceğimiz şeylerle dolu bir hayata çeker. Mecburiyet hissi; düşündüğümüz, söylediğimiz ve yaptığımız her şeyden, doğal ve kendiliğindenlik içeren içsel enerjiyi, şevki, mutluluğu emen bir çatlak yaratır.

4. Bugünde Yaşa
“Çekim (hayat) zaman olarak içinde bulunduğumuz ‘şu an’da işler; dünde veya yarında değil.” İçinde yaşadığımız anın farkında olmaz isek; bu anın getirdiklerine ve fırsatlarına kapalıyız demektir. Aslında şu an yaşadığımız an dışında gerçekten bir an olmadığı için tüm fırsatlara kapalıyız demektir. Oysa biz zihnimizde ya sürekli olarak geçmişi evirir çevirir, keşkelerle ya da pişmanlıklarla geçmişe takılıp kalırız ya da gelecek için endişe duyar, planlar yaparız. Neredeyse zamanımızın sadece %1’inde şimdide yaşarız ve bu oran bizi kendimizi ümitsizce tekrar etmeye; geçmişin yükünü bugüne ve geleceğe taşımaya götürür. Araba kullanırken sürekli dikiz aynasıyla geriye bakamayız. Aynen gideceğimiz yer ya da yolun göremediğimiz, bilmediğimiz bölümleri için devamlı olarak endişelenip haritaya bakamayacağımız gibi. Hemen önümüzü, yolu kollamalıyız. Yoksa kaza yapmak kaçınılmaz olur.

5. Tepki Değil Cevap Ver
Daha önce de söylemiştim; “öğreninceye kadar, öğrenmemiz gerekeni hayatımıza çekeriz.” Bize kendimizle ilgili gerçeğin kaldırabileceğimiz kadarını söyleyen olaylar, durumlar, sorunlar yaşar ve aslında bu gerçeği yüzümüze vuran insanlarla karşılaşırız. O yüzden başımıza gelenlerden, karşılaştığımız sorunlardan almamız gereken dersi almalıyız. Biz dersimizi alana kadar hayatımızda, benzer (ve çözümsüz görünen) sorunları tekrar tekrar deneyimleyeceğiz. Bu da sıradan, tekdüze, kendisini tekrar eden bir hayat yaşamak demektir.

Öneri çok basit aslında; “hayatına sıradan olmayan, ortalama olmayan şeyleri çekmek istiyorsan; sıradan olma, sıradan tepkiler verme”. Herkesin düşündüğünden farklı düşünme ve başkalarının beklentilerinin dışında bir hayat sahibi olma özgürlüğünü küçümseme. Geçmişte düşündüğün, tepki verdiğin yollardan farklı yollar seçerek düşünme ve farklı tepkiler verme özgürlüğünü küçümseme. Problemlerini sadece çözme; onlardan öğren ve hayattan alman gereken dersi kaçırma.

6. Keyifle Katkı Yap
Duygular düşüncelerden çok daha yoğun ve güçlüdürler. Dolayısıyla da daha çabuk ve kolay çekim yaratırlar. Olumlu duygular içerisindeki bir insan, hayatına çok daha güçlü bir şekilde fırsatları, çözümleri, dostları… çekecektir. Çünkü “ne yaptığımızdan çok nasıl yaptığımız çekimin gücünü belirler.” Diğer bir deyişle eylemden alınan keyfin (olumsuz tarafından bakarsak sıkıntının) yoğunluğu çekimin gücünü yaratır. Üstelik keyif bulaşıcıdır da ve keyifle başkalarına katkı yapmak, değer katmak sizi de değerli yapar. Siz hayata ne verirseniz (olumlu ya da olumsuz) hayat cömertçe size karşılık verecektir. Başkalarının gelişimi için keyifle çaba gösterdiğiniz ve onlara öğrettiğinizde aynı zamanda bildiklerinizi içselleştirmiş de olursunuz. Katkı yapmadan, hayata değer katmadan hayattan istediklerimizi alamayız. O yüzden insanlara onların istediği şekilde yardımcı olun ve bundan keyif alın.

“Zafer değil - eylem her şeydir.” (Goethe)

7. Derinden Etkile
“Başkalarını etkiledikçe çekim alanınız ve çekim gücünüz artar.” (Ya da tersi; çekim alanınız ve gücünüz yüksekse başkalarını derinden etkilersiniz.)

Bizler çoğu zaman kendi küçük dünyamıza odaklı bir hayat yaşarız. Onun dışında kalan dünyayı anlamaya, keşfetmeye, ondan öğrenmeye pek hevesli olmayız. Anlamaya çalışmak yerine kendimizi anlatmak derdindeyizdir. Belli alışkanlıklarımız vardır ve değişmeye, gelişmeye pek niyetimiz de yoktur. Onun yerine boş bir çaba içerisine girer, her problemde, sıkıntıda kendimizi değil başkalarını, dışımızdaki dünyayı değiştirmek isteriz. En azından değişsin isteriz. Oysa çok temel bir gerçek vardır; kendimiz dışında hiçbir şey üzerinde gerçek bir kontrolümüz yoktur. Sırf ben değiş dedim diye dünya değişmez. Dünya sana bana pek kulak asmaz. Ta ki insanların hayatına dokunup; gerçek bir dost, özel bir insan oluncaya; sonuçlar, hedefler yerine insanlara odaklanarak ilham verici, etkileyici ve kaçınılmaz olarak çekim gücü çok yüksek bir insan haline dönüşünceye - “oluncaya” kadar. Ancak o zaman sözcükleriniz insanları uyandırır – siz uyandırmak için özellikle seçmeseniz de. Tavırlarınız onları güçlendirir, hayatla daha zengin bağlar kurmalarını sağlar. Bunun için planlar yapmasanız da.

“Sadece gördüğün doğruyu, dürüstçe ve sevgiyle söyle.” (Almaya hazır olanlara)

8. Yeteneklerini “Utanmadan” Pazarla
“Siz kendi değerinizi düşük buluyorsanız, kimse fiyatınızı yükseltmeyecektir.” Bu durumda da hayatınıza değeri düşük şeyleri çekersiniz. Başka türlü ifade etmek gerekirse, “Siz kendi gözünüzde çekici olmazsanız başkalarının sizin çekiminize kapılmalarını bekleyemezsiniz.” O yüzden kendinizle gurur duyacağınız şeyler yapın; kendinizle ilişkinizi geliştirin ve yeteneklerinizi açığa çıkarın.
Herkesin özel yetenekleri, özel bir tarafı vardır. Neyi iyi yaptığınızı bilin ve hünerinizi sergileyin, ışığınızı paylaşın. Herkes bu dünyada olağanüstü bir etki yaratabilir, iz bırakabilir. En basit, sıradan görünen insan bile, merak eder de dünyasına girerseniz olağanüstü bir şeyler barındırır.

“Eğer bir etki yaratabilecek kadar büyük olmadığınızı düşünüyorsanız, odada bir sivrisinekle yatağa uzanmayı deneyin.” (Anita Koddick)

9. Hayattayken Yaşa
“Yaşamasını bilmek çekim yaratır; bir yaşam tarzının peşinden koşmak ise sadece kendi kendimizi baştan (ve yoldan) çıkarır.”

Bizler yaşadığımız hayatın akışı içerisinde her gün o kadar çok “olağanüstü bir hayat nasıl olmalı?” sorusunun cevabına ilişkin yanlış fikirlerle pompalanıyoruz ki neredeyse yetersizliklerinden ötürü yaşadığımız hayattan nefret eder hale geliyoruz. Tek derdimiz olağanüstü bir “yaşam” değil belli bir şekilde giyinilen, yenilen, içilen, belli şeylere sahip olunan, belli insanlarla, belli şekillerde bir araya gelinen, kuralları (raconları) olan bir “yaşam tarzı” haline geliyor. Sürekli maddede tatmin peşinde koşuyor, sürekli bir şeyler satın alarak hedeflediğimiz yaşam tarzına yaklaşmayı umuyoruz. Aslında haksız da sayılmayız pek. Çünkü “çoğu kez rolünü oynamak ya da bir arabaya sahip olmak, mutluluğu aramaktan daha kolaydır.”

10. Seni Çekecek Boşluk/Alan Yarat
“Kendini ileri ittirmek ya da gelişmeye zorlamaktansa kendini ileri çekecek (olgunlaştıracak, geliştirecek) koşullarda bulunmak daha akıllıcadır.” Aynen bitkilerin yüzünü sürekli güneşe ya da ışığa dönerek en doğal, en zahmetsiz yoldan beslenmeleri ve büyümeleri gibi… Ya da aikido sporunda rakibinin enerjisini onu alt etmek için kullanmak gibi… Ya da uçakların yüksek irtifada daha az sürtünme ve ters kuvvet altında daha kolay ve süratli uçmaları gibi…

“Enerjin nerede zahmetsizce akıyorsa orada değerlendir.”

11. Fırsatları “Hemen” Değerlendir
“Fırsatlar değerlendirildikçe katlanır.” (Sun Tzu)

Hemen hepimiz hayatımız boyunca sınırsız sayıda tehlikeli durumla karşılaşırız. Aynı şekilde hepimizin karşısına sınırsız sayıda da fırsat çıkar. Fırsatları değerlendirmek ya da tehlikeleri savuşturmak aynen bir refleks gibi otomatik hale gelebilir. Ama bizim otomatikleştirdiğimiz refleks, genellikle hem fırsatları hem de tehlikeleri yok saymak veya gözden kaçırmaktır. Oysa fırsatlara, gelişime, büyümeye, imkânlara, zenginliğe açık olmadan bunları hayatımıza (ya çekemeyiz ya da çeksek de) kabul edemeyiz.

12. Duyarlılık Geliştir
“Ortalama insandan daha uyanık ve duyarlı olmak çekimin getirdiklerini yakalamak demektir.” Zira “hayatınıza çektiğiniz güzellikleri, fırsatları fark etmiyorsanız bir anlamları olmayacaktır.”

“Olağanüstü bir şey olmalı. Çünkü hiçbir şey anlamıyorum.” (Moliere)

13. Hayatından Müsamahayı (Göz Yummayı) Çıkar
“Müsamaha, kendinize ve sizin için önemli insanlara karşı çekiminizi zayıflatır.” Yavaş yavaş enerjinizi eritir ve kişisel gelişim hızınızı düşürür.” Bir çocukken hiçbir şeye müsamaha göstermiyorduk. İstediğimizi ısrarla ve inatla istemeye devam ediyor beğenmediğimiz hiçbir şeye müsamaha göstermiyorduk. Ama zamanla kuralları, uyum sağlamayı, sabırlı olmayı, hemen sesini yükseltmemeyi, sıramızı beklemeyi, olumlu tarafından bakmayı, anlayışlı olmayı, geri adım atmayı, istediklerimizi her zaman alamayacağımızı ve daha birçok şeyi öğrendik. Hatta o kadar aşırıya gittik ki görmezden gelmeye, üşenmeye, herkese her şeyi açıklamaya, mazeretler üretmeye, ertelemeye, idare etmeye de alıştık. İstemeye istemeye kabullenmeyi kanıksadık. Ama bunun bir maliyeti olduğunu, silkinip yeniden yüklerden kurtulmamız, hafiflememiz gerektiğini hatırlamamız gerekiyor. Kendimizden ve çevremizden beklediklerimizi – “istemeyi” ve “gerçekleştirmeyi” öğrenmemiz gerekiyor.

“Eğer bu kahveyse lütfen bana biraz çay getirin; yok eğer bu çaysa o zaman lütfen biraz kahve getirin.” (A. Lincoln)

14. İşinde Usta Ol
“Yaptığınız şeyde, işinizde bir usta olmak başlı başına bir çekim kaynağıdır.” O yüzden güçlü yanınızı, özel yeteneğinizi bulun ve onda ustalaşın. Alanınızda lider olun. Markalaşın; ilk akla gelen isimlerden biri olun. İşinizde bilinenlerin üzerine kendi sanatınızı da katın.

Herkes her işi yapıyor. Herkes her konuda fikir beyan ediyor; çok şey bildiğini iddia ediyor. (Hoş ben de bu kitabı yazarken benzer bir şey yapıyorum belki) Ama hemen her konunun bir uzmanı, onun da ötesinde ustası var. Ustalar ortalama insanlardan ya da sıradan uzmanlardan çok daha farklı olarak kazanma eşiğini geçmiş oluyorlar. Yani sürüden ayrılmış ve sürüdeki herkesin hayranlıkla izlediği, tek başlarına çekim alanına sahip biri haline geliyorlar. Ustalıkları onları uzmanların dahi parmakla gösterdiği biri yapıyor. İşin hoş yanı, herkes sizi parmakla gösterirken “ben buradayım” diye bağırmanıza, kendinizi göstermeye çalışmanıza gerek kalmaz.

15. Geleni Öngör / Bir Vizyoner Ol
“Geleni öngörebilirsen bir gelecek inşa etmek zorunda kalmazsın.” Geleni öngörmek basitçe görüşünü genişletmek, çok daha büyük bir pencereden bakarak, çok daha net gözlüklerle yolu, hayatı kavramak, bir vizyoner olmak demektir. Olasılıkları, trendleri, muhtemel sonuçları okuyabilmek demektir. Bu da kendini yenileme, hazırlama imkânı, gücü ve özgürlüğü yaratır.

Geleni öngörmek demek aynı zamanda bugünden geleceğe akan bir hayalin olması da demektir. Zaten başka türlü belirsiz bir dilekten öteye geçemeyiz de. Ama hayalimiz şu an var olan trendlerin geleceğe bir yansımasıdır sadece. Muhammed Ali’nin ne zaman, kime karşı, nasıl bir maçta dünya şampiyonu olacağını çok önceden büyük bir tutku ve inançla söylemesini hatırlayın. Kafasındaki resmin gerçekleşmekte olduğunu önceden görüyordu.

16. Daha “İnsan” Ol
Kendin ol. Egonu değil gerçeğini yaşa; birisi gibi olmaya çalışmaktan ya da daha üstün bir insan olmaya çalışmaktan vazgeç. İdeal “SEN”in peşinden koşma; sadece ondan ilham al. Aydınlanmaya çabalama. Zaten aydınlanıyorsun.

Zayıflıklarını da kucakla. Zayıf yanlarında gücünü keşfet. Hatta zayıflıkların için şükret. Çünkü onlar sayesinde bir yolculuk yapıyor, öğreniyor, keşfediyorsun. Kendini her şeyinle sev. Kendini ve diğer insanları kabullen. Eksiklerinle de kendin olmaktan keyif ve sorumluluk al. Sadece zayıf yanlarının mesajını oku ve zayıflıklarını delege et. Gerekiyorsa başkalarını bu konuda uyar ve sorumluluk al. Ama kendine gülmeyi öğren. Beceriksizsen, aptalsan, kendinden memnun değilsen, beş parasızsan, şişmansan, kelsen... bunu söyle gitsin. Fazla ciddiyet ızdırap verir, altında kalırsın. (Kendimden biliyorum.)

“Eski eşimle dışarı çıkmak çok dinlendirici. Çünkü kıt akıllı olduğumu o zaten biliyor.” (Warren Thomas)

Bırak hayat, zorlayarak, ittirerek, sürtünmeye karşı iş yaparak değil doğallıkla aksın; “Kendiliğinden akan bilge bir nehir gibi.”