17 Mart 2013

CENNETİM


Senin kokunu koydum cennetime
Tenini dokudum sonra; gündüzüne, gecesine
Sesinden bir gökkuşağıydı; tüm orman ve kuşlar
Işıltın dökülüyordu; pamuk tarlaları üzerine

Öfkeni, hırçın cüsseni sürdüm denizine biraz; o da lazım
Sessiz, ılık, inceden - şefkatini kardım toprağına
Çiçek çiçek donattım renklerinle bir bir - her hüzünlü köşeyi
- alı al, moru mor
Bir de pınar kondurdum orta yerine
- kana kanaya içilesi gözlerinden

08 Mart 2013

DEĞİL


Değil...

Bu sessizlik - bizden yana değil sevgili
Nerede yitirdik ilk şenliğimizi
Ne zaman vazgeçtiydi rüzgar anlatmaktan
Ne vakit düştü ışıltılı bakışlar - karanlığımıza
İlk yalan ne zaman girdiydi aramıza
Niye duyulmuyor cıvıltısı bu ara kuşların
Sesindeki pür-telaş akışkanlık ne yana gitti
Ne kalır en sonraya çamurlu yağmurlardan
Bu sessizlik - bizden yana değil sevgili

Hiç değil...

...

Sesimi sessizliğine emanet bırakıyorum.
Yorgun olduğumdan değil inan
İçerlediğimden ya da korktuğumdan filan da değil.
Güven meselesi sadece - sana çok güveniyorum.
Kendim gibi değil.

Sefiller


Yalancı sefilleriz biz;
Karanlık bir rüyada kaybolmuşlarız.
Özgürlüğün kürek mahkumlarıyız;
Yüreği nasırlılarız.

Bizler, çok bilmişler;
Verdiğimiz her öğüdü tutuncaya dek
Lanetlendik.

Bizler, çok meşguller;
Yapılası hiçbir şey kalmayana dek
Zincirlendik.

Bizler, nafile bekleşenler;
Verilemez olanı gidip alana dek
Toprağımızdan sürüldük.

Bizler, sevgi arsızları;
Bizi var eden o sahtekara başımızı sunana dek
Aşktan azat edildik.

Ancak terimiz karışınca kanımıza
Belki bulur aşk bizi yeniden.

05 Mart 2013

Sızlatıyor


Sığlığım, en derinde, henüz kendimi sevmeyi bilemeyişimden.

Her sözüm kendime. Hep kendimden; daima kendi sığlığımdan bahsediyorum. Kendime; derine ve daha derine inip baktığımda; sevilmemekten korktuğumu, hatta belki yalnız kalmaktan korktuğumu ve bazen basiretimin bağlandığını, aklımın karışıp algılarımın işlerliğini yitirdiğini; korktuğumun kaçınılmaz olarak gerçeğe dönüşmekte olduğunu; bunun da aslında kendimi hala büsbütün sevmeyi bilmemekle ilgili olduğunu görüyorum. Fark ediyorum ki, ben çoğu kez, sevmekten daha çok, sevilmekle ilgiliyim. O yüzden de duyduğum sahici hislerin değişmesi/erimesi pahasına birilerinin beni daha çok sevmesini sağlamaya çalışıyorum ve bunu da tam olarak beceremiyorum. Kendi söküğüme yama vuramıyorum. Sevmek sorumluluktur oysa ve sevilmekse güvenmek ve izin vermek. Ne sorumluluk alıyorum ne de sevilmeye bırakıyorum kendimi; sıradan insanlığımla...

Sevmek ve sevilmek aynı şeydir. İkisi daima bir arada vardır ya da bir arada yoktur. Sevmeyi bilmeyen ile sevilmeyi bilmeyen karşılaşır. Sorumluluktan kaçan ile güvenemeyen ve izin veremeyen birbirine denk düşer. Öyle bir düşer ki, yeniden ayağa kalkabilmenin tek yolu, birbirine sarılmaktır.

Sen hep bana hislerinle konuş; hislerin değişirse lütfen dürüstçe söyle diyorsun ya - değişiyor ve ben bunu sevgi diliyle ifade etmenin bir yolunu her zaman bulamıyorum. Birine değer vermek ve onu duymakla; kendime değer vermek ve kendi sesimi duymak arasında kolay olanı yapmaya meylediyorum. Tüm duyargalarımı kapatıyorum. Ne iyi ki sen bana öğretiyorsun; dürüst olmayı öğretiyorsun; icabında hak ettiğini bağır çağır talep etmeyi de... Kendimi ne kadar seviyorsam karşıma çıkanı da o kadar seviyorum. El veren bir "sevgili" yardımıyla kendimi daha çok sevmeyi öğreniyorum. Ve bu hep böyle...

Hüzün çöküyor bazen gönlüme. 'Candan öte cananla' vedalaşmaktan burnum sızlıyor. Yaşanmışlarımı, biriktirdiğim güzellikleri senin koynuna salmak bazen kolay olmuyor. Hem biliyorum; her vedada can, canana emanet kalıyor. Şikayetim yoksa da asla - işte biraz sızlatıyor.