02 Eylül 2010

Renkler

Hiç düşündünüz mü;
Kırmızı neye tutkuludur,
Ve neden kanar durmadan?

Aklınıza geldi mi;
Mavinin ne geniş olduğu,
Ne sakin ve ne derin?

Sarı neden sıkılır bilir misiniz;
Nasıl olup da gülümser her daim
Ve uçar durmadan?

Nasıl da kucaklar yeşil
Ve nasıl da tutar ellerinden sabahın?
Peki neden böyle şefkatlidir
Ve neden hep kendinden verir?


01 Eylül 2010

UTANMALISIN

Vurun!

Vurun ki tava geldiğimde "aşkla" içimdeki cevher çıksın ortaya.

Ölüme en yakın yerde hayat taşar anın özünden. Çılgınca sevinçlere gebedir ıstırabın göbeği... Başka kanıt gerekir mi kâinatın delirdiğine aşkla?

Delirmelisin sen de artık. Yolunu çevirmelisin. Gitmemelisin aynı bilindik yollarda. İsyan etmelisin; köpürmeli ve taşmalısın kendinden. Oyunu bırakmalısın; oyuncakları bırakmalısın. Oyalanmamalısın. Aşksız geçen her anından utanmalısın.

Ölmelisin bir an evvel. Aşkla ölmek, ölümden geçmekmiş. Geçmelisin sen de ölümden. Aşkla gelen karmaşanın güzelliğinde yıkanmalısın. Ömrünü güzelliğe tamamlamalısın. Aşkla pişmek böyledir; yanlış bir şey gibi değil tam da hakkı verilesi bir şey gibi yaşamalısın.

Kelimelere dökmelisin kendini ve kelimelerini yakmalısın sonra.Duvarlara bağırmalı ve duvarlarını yıkmalısın sonra.

Hafiflemelisin. Bir şeye tutunan kendi olamaz ve kimse kendine tutunamaz. Aşkla tüm yüklerini atmalısın. Gözlerin iki çeşme ağlamalısın. Koyuvermeli, bırakmalısın.

Bırakmadan – kendini – bulamazsın.
Unutmadan – kendini – bulamazsın.

Hiçlik dünyasına kaybolmadan girilmezmiş. Öyleyse adını unutmalısın. Kimliklerini çöpe atmalısın. Çırılçıplak kalmalısın. Masumiyetinle kucaklaşmalısın. Kendini verip aşkı satın almalısın. Eğer kendini unutacak kadar çok sevebildiysen aslanı, açtığında ağzını, başını gönüllü uzatmalısın.

Aşk yakar. Ateşe hazır, küle razı olmalısın. Kendini kaybettiğin "an"a dönmeli ve döne döne o anda, aşkla yanmalısın.

Bin yıl da dilese ömürden ana kanar gönül.
Bin yıl da geçirse gurbette cana andır ömür.