20 Eylül 2006

Hikaye ... (Zalim Cahil'e sevgilerle)

En sevdiğin, o en olağanüstü şarkının herhangi bir notasının şarkıdan çıkarıldığını ya da yanlış çalındığını düşün. Sen işte o notasın. Hayatın ise o en sevdiğin şarkı. En sevdiğin şarkı; dinlemek istersen seni ve başka her kim dinlemek isterse onu bekliyor. Gül, tüm güzelliği ve olağanüstü kokusuyla senin gelip onu koklamanı, görmeni bekliyor. Gül, sırf senin için böyle güzel. Sen de sırf o yüzden böylesi muhteşemsin ve bilinmelisin. Evet var olman zaten yeterince yeterli; ve evet var olman zaten yeterince büyük bir lütuf. Fakat ilişkiler aracılığıyla kendinden yeni sürgünler vermek, yeni yaşamlar yeşertmek ve o yaşamlarda yer edinmek seni daha da büyütür; güzelliğini besler. Ama bunları hiç yapmamak, hiç yaşamıyormuşçasına yaşamak da seni yok etmez. Sen yok olamazsın. Varsın ve bunun için şükretmelisin. Bunu dostça ve keyifle haykır o halde; "Şu anda, burada ve varım; şükürler olsun."

İstediklerin olur hayattan. Layık olduğun ama bir türlü erişemediklerin. Hazır olduğunu düşündüğün ama uzanamadıkların. Fırsatlar bitti dersin. Kaç kereler hayal kırıklıkları yaşarsın. Dibe vurursun; bitti sanırsın ve sonra dibin dibinin olmadığını da görürsün. Ve sonra dönüp baktığında geriye, hepsi için şükretmen gerektiğini anlarsın; tüm hayal kırıklıkların, acıların, dibe vuruşların, yalnızlıkların... hepsi için. "Seni öldürmeyen şey güçlendirir" der Nietsche ve doğrudur. Sufiler daha çok acı dilerken Tanrıdan; haklıdırlar. Ama idrak en uygun zamanı bekler ve sen de o en uygun zamana yol alıyorsun. Her ne yaşadıysan ve yaşıyorsan hepsinin seni sınırsızca seven bir dost tarafından yollandığını ve birer hediye olduğunu varsay.

Hayatı merak et; hayatı izle; hayatı okumaya çalış, kendini ara ve kendinle tanış. Ama tefekkürle, zihnindeki düşünce kalabalığını birbirine karıştırmadan. Kalabalık yorar insanı ve huzurundan eder. Tefekkür ise sessizliğin içinden, doğru düşüncenin sana akmasına izin vermekle olur. Azgın akan düşünce ırmağında sürüklenerek değil. Aslında yalnızca sessizlikten gelen hediyeler gerçektir; belki düşüncelerle kavgandan, huzursuzluktan yorgun düşüp kendini bıraktığın (izin verdiğin) anlarda gelse bile..

Kalabalıkları ayaklandıran kavgaları dindirmek; içini temizlemek; hızlı yol almak için ağırlıkları terk etmek lazım. En büyük ağırlık da geçmişindir. Onu atmanın yolu da kabullenmek ve affetmektir; hem geçmişindeki kendini ve diğerlerini hem de topyekün geçmişini. Ama zor olan bu değildir. Geçmiş sadece bir hikayedir zira. Senin tarafından yazılmış, uyduruk bir hikaye.

Senin, benim, herkesin hikayeleri vardır. Bunu çok öyle görmesek de herkesin hikayeleri de az çok birbirine benzer. Herkes yapmakta olduğu şeyi yapmaya, hissetmekte olduğu şeyi hissetmeye sebep olarak çok geçerli hikayeler anlatır. Acı ve tatlı, hikayesiz insan yoktur. İşin ilginç tarafı hikayeler gerçek değildir; olanlara, yaşananlara ilişkin bizim cahilce ve zalimce; kısıtlı ve sınırlı yorumlarımızdır sadece. Ancak hikayeye teslim olmak onu gerçek yapar. Çünkü onu olduğu andan çıkarır şimdiye taşır. Oysa hikaye yaşandığı an doldurması gereken boşluğu doldurmuştur; işi zaten bitmiştir; yaşandığı an saygıyla kabullenilir ve gereken ders alınırsa (özünü bilmek için her yaşam hikayesi bir araç, bir yardımcıdır) artık ona bağımlılık güçlenemez. Hikayeni kendine tekrarlayıp onu güçlendirmek yerine onun bir hikaye olduğunu gör...

Hikayelerin geçmişe ait değildir sadece. Hayatında neler olacağını da sen söylüyorsun. Bunu her gün yapıyorsun. Her gün sürekli yeni hikayeler yazıyorsun. Ne yaşayacağını, ne düşüneceğini hatta bunlar olurken ne hissedeceğini bile yazıyorsun. Bu hikayeleri yazarken zihninin savaşta olduğunu görmüyorsun. Oysa zihnin savaşırken maddesel hayatında da savaş ve mücadele hüküm sürecektir. Huzur senden kaçacaktır. Ta ki teslim olana ve artık her ne oluyorsa ona direnç göstermekten vazgeçene, her şeyi ve herkesi kabullenene kadar. Kendine kaybetmiyorsun dedikçe kaybetme korkunu açığa vuruyor ve onu daha da büyütüyorsun; kendine kaybetmişim dedikçe gücünün sorumluluğundan kaçıyor ve kendini güçsüz bırakıyorsun... Hesaplarla yaşamayı bekliyorsan; üzgünüm yaşayamayacaksın. Hayat sürprizlerle doludur ve kaçamazsın. Sadece senden daha büyük bir güç olduğunu bil ve önünde saygıyla eğil ama onun senden çok farklı ya da üstün olmadığını da bil. Hangi tohum ağaçtan daha az bir şeydir ki ve hangi ağaç tohumunu yok etmek ister ki?

Herkes hayatın büyüklüğü ve karmaşası karşısında kendisini aciz hissedip kolay düşüncelere kapılabilir. Hayır! Sen böyle düşünmeyeceksin. Senin yolun değil bu. Sen bu dünyada yaşayacak, bu dünyayı bir nimet olarak kabul edecek, onu sevecek, onun için şükran duyacak ama onun bir hayal, bir oyuncak olduğunu da bileceksin. Hem içinde hem dışında yer alacaksın çemberin. Senin kaderin bu. Acıdan kaçmayacaksın tam da içinden geçeceksin ve onun aslında hiç olmamış olduğunu anlayacak, ondan özgürleşeceksin.

Hikaye dediğin, en nihayet sadece bir hikayedir.