21 Ocak 2010

Yankı


Bırak dostların tutamasın seni
Ve vur dibe.
İzin verir zira gerçek dost,
Gitmen gerektiğinde gidişine.

Bırak dost kalmasın yanında;
Dibin karanlığında kal öylece.
Sessizlikte kal
Sade kendinle.

Bırak görme ötekini,
İsteme, bekleme.
Öyle çok düş ki boşlukta
Ancak kendin tutabilesin
Kendini dipte.

Derinde saadetle kal –
Ki saadetin çıkarsın seni
Yeniden yükseklere.

Güzellik görmeye niyetliysen hayatta.
Dibin güzelliğini gör önce;
Ve dostunla dipte kucaklaş;
Tüm kâinat dostun olsun böylece.

Dost yankısıdır insanın.

Hiç bilmiyormuşum gibi
Dillendirdiğinde dost –
Zaten bildiklerimi
Ancak o zaman biliyorum;
"Bildiğimi."

Ben eksiksem dost kimi tamamlar?
Ben tamamsam artık düşman mı var?

17 Ocak 2010

Ver Yükünü Ateşe

Bir kanat çırpışında ensesinde olmak mı istiyorsun hayatın yoksa karınca adımlarıyla sürüklemek mi meselen; yorgun geçmişini sırtında? Hafiflemek istiyorsan; ver yükünü ateşe – yan aşkla.

Oysa sen korkuyorsun yanmaktan ve biriktirmeye devam ediyorsun hala. Belini büken, kamburunu çıkaran o külçeye "artık yeter" diyebilmek için daha kaç hayat biriktireceksin?

Kazandırdığından daha fazlasını kaybettirir yalan. Kaybettirdiğinden çok daha fazlasını kazandırır hakikat. Yalanını kaybet ne olur ki? Kazanırsın hakikati.

Sürekli konuşuyorsun. Çok konuşuyorsun… Gürültünden yakınırken bile gürültü koparıyorsun. Kurbanlık kuzular gibi meleşmeyi bırak artık; sus. Sözünle yeni bir hayat yaratıyorsun görsene. Sessiz kal; şu anda ve tüm sesleri önüne kat. Çobanı ol sürünün. Üfle kavalını ve şarkın yankılansın dağlarda. Önünde uzansın şehvetle akan nehirler gibi bütün evren.

Kuşa neden yavaş uçuyorsun, balığa neden hızlı yüzmüyorsun diye sorsan ne olur? Şairin başında beklesen, ressamın elinden tutsan ne karın var? Şiir aceleye gelir mi?

İster atı, ister aklı – neyi zorlarsan direnir. At kendinin sahibiyse ister koşar ister dinlenir. Ne karışıyorsun ki?

Anlamıyor musun hala? Sessizlik çabası da gürültü yaratır ve önemsizdir dilinin sessizliği. İnsanın içi sessiz olmalı en başta... İçinde sükûnet olmayanın sessizliği, fırtına öncesi sessizliktir – olsa olsa.

Tüm hayat, insanın kendisiyle hasbıhalinden ibarettir.
Sessiz kalma hakkını kullanırsan hayat biter; aşk başlar.

Ya aşkla kendini ver - sükûta eriş ya da sükûnetle kendine kal - aşka eriş.



Sen gel; ver kendini aşkla. Ver yükünü ateşe. Aşkla veren aşktan olmaz; korkma.

Merak etme; gelecektir O; yükünü bırakınca sen. Geldiğinde orada ol; hazır ol; canlı ol. Ama arama O’nu; bulamazsın aradığın yerlerde. Baktığın yerde değilsin ki; son noktası sensin bu cümlenin – sen. O yüzden aşk içinde O'l; kendinde O’l. An içinde kal; kendine kal. Kanatlanır süzülürsün; akarsın gönülden gönüle o zaman. Bin sevgilide yaşarsın da bir sevdiceğin olur o zaman.

.

10 Ocak 2010

Sade Suya Tirit

Hayatta sonlandıramayacağı çok fazla acı vardır insanın ve bu acıların varlığı, harika bir kaçış sağlar aslında insana;

“Asla çözülemeyecek acılar için hayata, Tanrıya ya da birilerine dilediğin kadar öfkelenebilir, küfredebilirsin”.

Hem böylece kendi acılarına hiç sıra gelmemiş olacağından onlarla yüzleşmekten de yırtmış olursun. O yüzden herkes hayatının, kendisinde en çok acı yaratan meselesi üzerinde dönüp durur. Ama pek az insan bu meseleyi fark eder, fark ettiğinde onunla yüzleşir ve çözmeye girişir.

Hayatta insanın canını acıtabilecek çok sayıda ve farklı derinlikte mesele vardır. Bunların bazıları beni bir başkasından daha fazla acıtıyor gibi görünür. Ama görüntü aldatıcıdır ve insanın kendini kandırmak için binbir türlü dolambaçlı yolu, hilesi vardır. Üstelik bir başkası bizim acılarımıza bizim uygun bulduğumuz gibi yaklaşmıyor diye onu sığ ya da duyarsız olmakla suçlayamayız.

Canı acıyan insan, acısına duyarsız olduğunu düşündüklerine karşı katılaşır ve ne kadar iyi niyetli olsa da yeni acılar yaratabilir bilmeden. Kimi belki bunu kelimelerle yapar kimi de topla tüfekle. Acının halkaları böyle büyür dalga dalga.

Acıya son vermek adına, daha çok güç kazanmak uğruna birileri savaşıyor her gün ve gücünü yeni acılar üzerine inşa edip pekiştiriyor. Kimisi bir düşmanla; kimisi yoklukla, fakirlikle; kimisi zulümle, adaletsizlikle savaştığını sanıyor. Ve ne ilginçtir; eğer öğrenebilirse tüm bu savaşlardan çok değerli bir şey kalıyor insana:

Savaştığın şeyin ne olduğu fark etmiyor, en nihayetinde; tek savaşın kendinle ve savaştığın şeyi büyütüyorsun sadece.

Savaştığın şeyi büyütüyorsun!

Savaşmayalım da kaderimize boyun mu eğelim ya da isyan edip intihara mı kalkışalım?

Elbette evet ve elbette hayır!

Pek öyle görünmez ama mücadelede mutluluk vardır; savaşmakta büyük tat vardır. Savaştıkça gücünü bileylersin ve vazgeçmediğin, kaybettiğini kabul etmediğin sürece de kendini var edersin. Zavallı olmaktansa SAVAŞ ve bir şey ol. İnsan, intiharını bile büyük bir amaca bağlayarak taçlandırabilir kendini. Hatta İNTİHAR ET varsa böyle bir amacın ve intiharını bile bir şahadete dönüştür.

Ama dikkat et; savaştıkça gücünü bileyler, güçlendikçe de kendini bir şey sanırsın. Oysa savaşın ötesine geçebilirsen ki bu sıradan insana anlaşılmaz gelir çok zaman; yenilmeyi öğrenirsin sadece, küçülmeyi ve nihayet hiç olmayı.

Hiç olduğunda biriktirecek bir güç de yoktur artık. Nerene saklayacaksın ki? Hiç olduğunda düşmanın yoktur artık; kim kiminle savaşacak ki? Hiç olduğunda bir ihtiyacın yoktur artık; kim isteyecek ki? O zaman hiç aklına getirmediğin, varlığından bile haberdar olmadığın bir kuvvet haline gelirsin, tüm savaşını külliyen bitirebilecek bir kuvvet: SEVGİ

Hak ararken ölmez, öldürmezsin o zaman; ama ne yapsan haktır; can katarsın. Pazar yerinde artıkları toplarken yüzünü saklamazsın o zaman; güzelliğinden utanmazsın. Tinerci çocuktan, esrarkeşten hatta katilden bile korkmazsın o zaman; korkuyla yaratılmış acıları silersin varlığınla.

Ama yok! Sen boş ver; bakma bana. Sade suya tirit bunlar; sıkılma boşuna. Savaş sen; devam et. Bük bileğimi, acıt içimi; eğer bir ben bulabilirsen buralarda.

06 Ocak 2010

Mutluluğunu İzle


Sözlerini gözlüyorum.
Kalbim ıslanıyor her defasında.
"Hayat bu" deyip geçmek istiyorum.
Bir ses vermeden geçemiyorum.

Mutlu ol ve mutluluğunu izle. Hayat, sadece varlığı yaşamak ve ondan öğrenmek için değildir. Hayatta bir şeylerin az ya da eksik göründüğü zamanlar da mutlaka olur ve aslında her şeyin eksiksiz ve tam olduğu bilincine de ancak bu sayede ulaşırız. O yüzden aynı durumlardan geçerken korku içinde, kendini ittirerek, küfrederek, mücadele ederek ve mutsuz da yaşayabilirsin --- severek, içinden gelerek, şükrederek, kanaat ederek, sabrederek ve mutlu da yaşayabilirsin.

Benim seçimim mutlu yaşamak. Dileğim sen de kendi adına mutluluğundan feragat etme. Mutlu ol. Kendi başına olacaksan kendi başına mutlu ol. Biriyle olabiliyorsan onunla mutlu ol. Nerede olabileceksen orada mutlu ol. Ama Allah Aşkına “mutlu ol”.

Hiçbir şeye mecbur değilim. Sen de mecbur değilsin. Fakat bunu görüp kabullenmek yerine, şikâyet ve hatta isyan da edebilirsin. Senin seçimin, ne diyebilirim.

Sorumluluklar var biliyorum. Paylaşmak lazım hemfikirim. Ama korkularını, tüm insanlara ve hayata karşı güvensizliğe, sorumlulukları da mecburiyetlere dönüştürmene ortak olamam.Sana şu anda bir karar vermen için sesleniyorum: Lütfen bugün artık mutlu olmayı seç ve sadece, artık sadece mutluluğunu izle.

İşinin seni mutsuz ettiğini düşünüyorsan hemen bugün istifa et ve severek yapacağın işi düşle. Çık yola, tüm kâinat yanında – göreceksin. Eğer hala duruyorsan; ne kendine ne de Tanrıya güvenemiyorsun demektir.

Birinin seni mutsuz ettiğini düşünüyorsan, “birlikte ve ortak” ya da “ayrı fakat ortak” hayatınızı “ikinizi” de mutlu edecek şekilde düzenlemenin yollarını belirlemeye davet ediyorum sizi. Şikâyet etmeden, kızmadan, birbirinizi farklı olduğunuz için suçlamadan ve kendi özel alanlarınız olmasına izin vererek. Her ikiniz de mutlu olmayı hak ediyorsunuz. Ve varsa çocuklarınız da mutlu anne babaları olmasını hak ediyor.

Mutluluğunu izle. Hafifleyeceksin ve orada hiç yanlış göremeyeceksin.

04 Ocak 2010

Gökyüzü Kadar Büyük Olmalıyım


Son kez baktım fakirliğime
ve ilk kez açtım gözlerimi
Açtım kanatlarımı ve dedim ki;
"Gökyüzü kadar büyük olmalıyım."
Süzülürken teninde koyu sessizliğin
Boşluğun aşkıyla sarhoş olmalıyım....

Son nefesimi verdim
ve aldım ilk nefesimi.
Daldım dipsiz serinliğe ve dedim ki;
"Okyanus kadar derin olmalıyım"
Dönerken başım koynunda maviliğin
Tuzunun tadıyla köpük köpük taşmalıyım.