21 Kasım 2008

Sen ve Ben


Sen ve ben birbirine bakan iki aynayız.
İkimiz de ötekinde kendimizi sonsuzla çarparız.


Sen ve ben aynı benzersiz hayata bakan bir yüzün sağ ve sol gözleri gibiyiz. İkimiz de gördüğümüzün gerçekliğinden eminiz. Ve fakat ikimiz de kendi gerçeğimizi ancak ötekinde derinleştiririz. Belki ben sana göre burnumun dibindekini göremiyorum ve belki sen bana göre sınırsız ufuklardan bihabersin. Kim bilir belki birimiz belki de her ikimiz birden haklıyız.

Sen ve ben aynı kuşun sağ ve sol kanatları gibiyiz. İkimiz de uçmak istiyoruz ve ikimiz de kendi başımıza ancak kendi etrafımızda dönebiliyoruz. Ve her defasında daha havalanırken düşüyoruz. Sen mantık yürütüyor, ölçüp biçiyor, adım adım gerçeğini inşa etmeye koyuluyorsun.

Sen gerçeği biriktiriyorsun.

Ben ne olduğunu anlamadığım yollarda gezinip, sarhoş olmayı, kaybolmuşluğumun raksında kendimden geçmeyi seviyorum.

Ve ben gerçeği harcıyorum.

Belki senin için ben tembel bir berduşum ve belki benim için sen soğuk bir makinesin. Kim bilir belki birimiz belki de her ikimiz birden haklıyız.

Belki sen gözlerini sonuna kadar açarak kendini hatalardan kolluyor; odanı, dünyanı çekip çevirmekteyken karanlığından çıkış arıyorsun ve belki ben odamı da dışarıyı da karanlığa terk ederek kendi içimde aydınlık umuyorum. Ve işin kötüsü belki de içimiz dışımız birdir ikimizin de. Hatta ne içerdedir ne de dışarıda; aradığımız da kaçmaya çabaladığımız da.

Derler ki, karanlıktan geçer ışığın yolu ve aydınlıkta söner karanlığın isli lambası. Öyleyse her şey siyah ise kör olduk demektir ikimiz de. Daha da ilginç olanı; her şey beyaz ise o zaman da kör olduk demektir kendimizde.


Sen ve ben
Ya bir kişiyiz ya üç kişiyiz
Sen ve ben
Ya aynı kişiyiz ya üçüncü kişinin kayıp öznesiyiz

Ya bende kayıp ya sende tutsak
Buluşamadan bir merkezde…

Sen ve ben
Birbirini aramaktan bıkmayan iki körebeyiz?

03 Kasım 2008

Tufan


Elbette aradığım her sorunun cevabı en önce bendedir ve hayat da benim seninle veya ötekilerle oynadığım bir oyun değildir. Elbette kelimelerim her zaman benden taşıp en önce bana akarlar. Elbette sen bir başka bensin ve ben de bir başka sen ve aramızda süregiden dans da bu hayatı yaratır...

Gidişler ve gelişler, kaynayıp durulmalar, yükselip alçalmalar; cehalete, acıya, cinnete, cinayete, kire-pisliğe bulanıp arınmalar… hepsi dalga dalga hayat doğurur. Düşüncelerin dalgası, kelimelere, kelimelerinki hayata dokunur. Nasıl olur anlamazsın; nazik, iyiniyetli bir dokunuş, hiddetli, acımasız bir darbeye kadar varır, uzanır. Düşünceler düşüncelerle; kelimeler kelimelerle savaşır. Mücadele kızışır. Eller, kollar, bacaklar derken silahlar patlar. İnsanoğlu kendisiyle çılgınca çarpışır. Çırpınır kendi kudurmuş dalgaları arasında ve nihayet kendi tufanını yaratır.

Seversin incinirsin; kırılır, gücenirsin. İstersin, ararsın, planlar yahut tuzaklar kurarsın, beklersin. Bazen alırsın beğenmezsin. Bazen alamaz kızar, hiddetlenirsin. Bazen elindedir ve hiç göremezsin. Aslında inatla sevmek istersin ve inatla sevilmek istersin. Bin kez de kırılsan ve bin kez de kırsan yine sevmek ve yine de sevilmek istersin. Ve hayat, bu yüzden her tufandan, her kara delikten, her kırımdan, her yıkımdan başını kaldırır. Ve sen bu yüzden ne kadar korksan da ölemezsin.

Kelimelerin küser bazen, solar bir kuytuda. Kutusunda saklarsın kalbinden geçenleri. Müziğine son verirsin. Çiçeğine su vermezsin. Hayata koyverir kendine gülümsemezsin. Ritmini, rengini, sıcak dokunuşunu esirgersin korkundan. Hayat korkuyu sevmez oysa. Hayat cesareti sever. Hayat kumarbazı; tek elde herşeyini ortaya koyabileni sever. Hayat tüm biriktirdiklerini terk edebileni sever. Hayat kaybedebileni sever. Söz söylemek bir kumardır ve hayat sözünü esirgemeyeni sever. Dokunmak bir kumardır ve hayat tokadı yiyeceğini de bilse ona dokunmaktan kaçmayanı sever. Yaşamak bir kumardır ve hayat hesap yapandan çok coşkuyla yaratanı sever. Hayat bilim adamının ciddiyetinden çok sanatçının eğlencesini sever.

Sen bir yola çıkarsın, bir kelam edersin, bir şeye dokunursun ve hep eksik kalır. Hayat tamamlamaktır. Hiçbir şey yapmasan, kuytuluğunda sessizce, kimselere bulaşmadan yaşasan olmaz; yaşadım diyemezsin. Hayat kire, çamura bulaşmaktır. Ne yaparsan yap ve ne söylersen söyle ötekiler anlamaz; anladığını sanır. Birileri üzülür, birileri güler eğlenir, bir başkası kızar öfkelenir. Hayat bu yüzden bir kumardır. Görünenin; sözlerin, hareketin arkasındaki niyeti ve gerçeği doğru okumak bir sanattır. Asla okuyamayacağın niyet için yargıya varmak ise basitçe kibir. Hayat bu yüzden sanatçıyı sever. Çünkü sanatçının gözü görünmeyenin üzerindedir ve gerçeğe yakın adamdır sanatçı. Çünkü hayat harekettir ve harekete yakın adamdır sanatçı. Çünkü hayat sevmektir ve sevmeye yakın adamdır sanatçı; severken türeten adamdır...

Yaşadım diyeceksen; hayatta yanlış atılmış bir adım olmadığını göreceksin. Kendine izin vereceksin. Her kim adım atmaktadır ona izin vereceksin. Hayatı türeteceksin. Hayat senin oyuncağın ve oyuna küsmeyeceksin. Hayatın seninle oynamasına karşılık vereceksin.

Korkunu sarmala, ona gülümse ve sonra at kendini denize. Hepsinin bitiminde sessizlik ve boşluk mutlaka seni bekler. Kara deliklerde herşey yutulur ve yeniden kusulur; hayat daima sıfırlanır ve birlenir; korkunun sonuna varılır ve testi hep kırılır. Ortaya saçılan ışıklı denizin dalgalarında ise hayat hep yeniden başlamanın bir yolunu bulur.

Korkunu sarmala, ona gülümse ve sonra at kendini denize. Bu denizler ne tufanlar gördü de gene yaşam doğurdu kendinden.