08 Kasım 2006

Acıdan Geç

Acıdan kaçma. Bir hediyedir o. Paketi açmadan, içindekini görmeden, reddetmemen gereken bir hediye. Okumadan, nasıl hiçbir işe yaramaz diye kitabı bir kenara atabilirsin?

Acıdan kaçma; acıdan geç. Etrafında dolaşıp durma; tam kalbinden geç; merkezinden geç.

Yok sayarak; olanı yok edemezsin. Olmayan bir şeyi var sayarak oldurtamayacağın gibi. Acın varsa vardır; merhamete ihtiyacın yok. Acın büyükse büyüktür; yatıştırıcılardan medet umma. Geçiştirme. Acıyı senden uzağa fırlatarak ondan uzaklaşamazsın. Acıyı zamana yatırarak artık göremeyeceğin kadar küçük parçalara bölemezsin. Zamanda erittiğin acı, zamansız anlarında kaskatı karşına çıkıverir. Kaçtığın her defasında yeniden ve üstelik sen onu hiç beklemeden. Acı acıdır ve acıtır. Acın senindir ve seni acıtır. Öyleyse acının orta yerinde, zihninde dikkatini başka yöne kaçıracak tuzaklara aldanmadan içinde var olanı kabul et ve yaşa; sonuna kadar. Acının hakkını ver. Bu seni şu anın dışında yeni bir acı ve kaçış döngüsü yaratmaktan kurtaran şeydir. Çünkü sen kaçtıkça, o kaçtığın ama tam olarak ne olduğunu bilmediğin şey, en olmadık zamanlarda kafasını çıkarıp sana kendisini göstermek ve senin tarafından kucaklanılmak isteyecektir. (Senin yarattığın senin çocuğundur ve senin sevgini; en azından onun varlığını kabullenmeni ister.) Sen onu görüp varlığını kutsayana kadar acı peşinden gelir. İçinde acı oluştuğu an onu kucakladığında acın sadece tek seferliktir. Artık yarınını kirletmezsin. Bugünün ise geçmişte görmezden geldiğin acılarınla yeterince kirli zaten ve büyük bir temizlik işi seni bekliyor.

Acıyı yaşarken kendini; duygularını, düşüncelerini, bedenini hisset, izle, gözlemle. Bunu yaparken bir şey fark edeceksin; sen bedenin değilsin; sen duyguların değilsin; sen düşüncelerin değilsin ve sen canı, yüreği, içi acıyan değilsin; acıyı yaratan da değilsin; sen acı da değilsin. Sen sadece onunla oynayansın. Sen sadece izleyensin. Aynen bir filmi ekrandan izler gibi kendini izlersin ve aynen bir filmin sadece bir filmden ibaret olduğunu bildiğinde artık filmdeki acının seni acıtmaması gibi senin acın da dağılır. Olsa olsa gerçekte yaşanmadığını da bilsen, filmdeki acının sende çağrıştırdıkları bir parça iç burkar, hepsi bu.

Acı sana kim olmadığını göstermiştir. Acı sana özdeşleştiğin herhangi bir şey olmadığını göstermiştir. Acı sana gerçeğin olduğu yerde sadece dingin ve sınırsız bir mutluluğun hüküm sürdüğünü görme fırsatı yaratmıştır. Hangi acı? Zaten hiç olmayan ve hiç olmamış acı. Çünkü kendi filminin senaristi, yönetmeni, oyuncusu ve her şeyi olarak; sen de zihninde yazdığın senaryoyu, adına "Dünya Hayatı" dediğin toz toprak ekrana yansıtmışsındır yalnızca. Acı yoktur. İçine bakarsan göreceksin. Ya da içine gerçekten bakarsan, mutluluk dışında bir şey göremeyeceksin. İçine baktığında hala acı görüyorsan eğer, gördüğün sen, sen değilsin; o sadece kabuğun. Kabuğun; olduğunu düşündüğün ama olmadığın kişi. Kabuğun senin egon. Kendi yerinde kabuğunu gördüğün her defasında acının daima orada ve var olduğunu sanacaksın. Buna inanacaksın. Oysa acıların sana hala kendini bulamadığını hatırlatacak ve hep yanlış yerlerde aradığını. O yüzden acılarına teşekkür etmelisin. Bir fener olup seni karaya oturmaktan uzak tutacak bir hizmetkar oldukları için. Acılarına teşekkür etmelisin; yalanı gerçeğin yerine koymana izin vermedikleri için ve sahte cennetinin aslında basitçe kendi inşa ettiğin cehennemin olduğunu gösterdikleri için.

Acıdan kaçma; acıdan geç. Bir hediyedir o çünkü. Etrafında dolaşıp durma; içinden geç; tam kalbinden; merkezinden.