27 Şubat 2009

AŞK İMİŞ

"Yanmaktır, kavrulmaktır aşk. Küllerini rüzgârda savurmaktır. Etrafında dolanmak değil pervasızca ateşine dalmaktır; ötekinde erimek, sıcağında tükenmektir.

Kırılıp dağılmaktır aşk; “kalbinin tam ortasından”. Seni bir arada tutan ne varsa, neyin varsa birikmiş – dört bir yana saçmaktır.

Ve deli olmaktır.

Ve kudurmaktır.

Hesap kitabı unutmaktır; coşmak, çağlamaktır.

Vazgeçmektir aşk. Gördüğün tek rüyadan, elindeki tek dünyadan, sahibi olduğun tek sığınaktan vazgeçmektir. Çırılçıplak kalmaktır.

Boş kalmaktır aşk. Kimliksiz, egosuz, hiç kalmaktır. Ötekine sendeki boşluğu dileğince doldurması için teslim olmaktır.

Ve her şeyini kaybetmektir aşk.



Kaybederek kazanmaktır aşk. Hiçliğinde her şeyin tadına bakmak; bilmeyerek tüm sırlara ermektir. Yokluktan geçerek varlığa erişmektir.

Kendini sıfırlayarak ikiyi "bir" kılmaktır aşk...

Anlatılabilen aşk yoktur bu yüzden.

Kim, kime, neyi anlatacak ki?

Kusursuzluktur aşk… Tüm kusurlarından soyunmaktır.

Aşksızlıksa kusursuzluğundan gözü korkanın kusurudur.

Ve her ne var ise âlemde “aşksız” – kusurludur.



"Her ne var ise âlemde aşk imiş." ... Fuzuli

23 Şubat 2009

Şahidi Ol Günlerinin


Dünya böyledir. En akıllıyı alaşağı ediverir tam da böyle olmaması gerektiğini umduğu an. Doğru düşünceyi ararken ve tam da ‘bu eskisinden daha da iyi görünüyor’ deyip ona tutunmuşken yapar bunu üstelik. İnsanın kaosu, rüyanın dışına çıkmadan bitmez maalesef. Bir yukarı bir aşağı; bir orda bir burada başın döner durur. Buldum dersin; sana güler. Ararsın saklanır. Ve düşer durur insan, sahte kederler denizine ve bir yol arar bata çıka – el yordamıyla.

Çoğunluk aslında düşmüyormuş gibi yapar ve yeni akıl oyunlarına sapar. Düşmek iyidir oysa. O acılı bazenler iyidir. Çünkü ne kadar yalan olduğunu gösterir. O kadar yalan ki hepsi, bir hakikat yokmuş gibi hissedersin hatta. Bir bilen, bir öğretmen alsın istersin yükünü. Tanrı çıkıp geliversin ve kolaylasın buhranını dersin. Düşünürsün kara kara ve bir çıkış bulamazsın. Çünkü düşünülesi bir gerçek, gerçek değildir. Çünkü düşüncenin kendisi yalanı yaratır. Düşünerek hakikati bulamazsın. Hakikat zaten senindir. Ama düşüncelerin, bakış açıların, beklentilerin, öğrendiklerin... Bunların hepsi korku yaratır. Ve senin olanı almanı, zaten elinde olanı görmeni engeller.

İzin ver canım benim. Tüm düşüncelerinin saçma olmasına izin ver. Tüm bildiklerinin yanlış olmasına izin ver. Kendini sıfırla. İnançlarını sıfırla. Bu kelimeleri yazan beni de sıfırla. Bilenleri ve bildirenleri sıfırla. Böylece seni sınırlayan tüm korkularını sıfırla ve aslında korkacak hiçbir şey olmadığını gör.

Saçmalığımızın arkasında büyük bir anlam ve güzellik var canım benim. Her şey o kadar güzel ki bunu yaşamamak çok saçma.

Devrimini gülümseyerek, mutlulukla izliyorum. Düşüşünle mutlu oluyorum. Çünkü düşüşüne bakıp ondaki saçmalığı da görebileceğini umuyorum. İnsan yükselişinde saçmalık aramaz. Ancak düşerken göremediğine bakmayı hatırlar. Korkusuz olmayı öğren illa ki bir şey öğrenmeliyim diyorsan; çünkü korkacak hiçbir şey yok. Düşmekten bile korkma, korkmaktan kork - yaşamaktan korkacağına. Belki de “hiçbir boşluğa sonsuz - ve - bensiz düşemeyeceğini” görmen için bir fırsattır bu.

Bu satırları aslında ben sana yazmıyorum. Sen sana yazıyorsun cevaplarını ve hiç karşılaşmayacağını sanıp kederlendiğin kendinle buluşuyorsun her defasında. Yine de düşüncelerin kabullenmiyor, gerçeğin üzerini çiziyor ve benim bir başkası, bir ağabey, bir bilen olduğumu sanıyorsun. İnsan hakikati aynen böyle yaparak yalana feda eder. Bir iken iki oluveriyoruz böylece ve keder başlıyor yeniden.

Şahidi ol günlerinin
ve anlarının ve gecelerinin..
Kendi şahidi ol kendinin
Öncelerinin ve sonralarının..
Yazarken ellerin kelimeleri
Şahidi ol cümlelerinin ve dahi ellerinin..
Duygularına şahit ol
Ateşliyken ve küllenirken..
Yaşayanlarına şahit ol
Tut sıcakken ellerinden..
Ölmüşlerine şahit ol
Sahiden bir ölüm görebilirsen..

Duymaz olur mu Tanrı
Duyuyor elbet seni...
Fısıldıyor kulağıma
Ve diyor ki;

Gömdüklerini hatırla daima
Canlı tut kalbinde ki
Yaşayanlarını gömme diri diri.

(Not: Yukarıdaki şiirin asıl yazarı için;
http://uzaklardanbiryerlerden.blogspot.com/
adresini ziyaret ediniz.)

02 Şubat 2009

Şarkı

Müzik bir ilişki kurma biçimidir ve biz aslında büyük bir sanatçı, şarkı söylemeyi çok sevdiği için bir hayat yaşıyoruz.

Sessizlikte ilişki yoktur. İlişki için bir yetmez iki gerekir. İlişki için birinden öbürüne akış gerekir; hareket gerekir.

Müzik harekettir; notalarla ezgiden ezgiye akmaktır; hayatı en sert ve yumuşak halleriyle, en tiz ve en pes sesler arasında, kreşendo ve de-kreşendolar eşliğinde, duygudan duyguya değişen nabız atışlarıyla ritim tutturarak aynalamaktır. Ben şarkımda es istemem, pes istemem dersen müzik olmaz. Müzikte yaşayan hayatı göremeyen ya da hayatın müziğini hissetmeyen sığ matematikle şarkı yapılacağını sanır.

Tüm hayat bir şarkıdır. Sayısız farklı hayat sayısız şarkı demektir. Ne güzel ki tüm şarkılar, sessizlikte buluşup sevdiklerine kavuşurlar.

Sessizlik sanılanın aksine müziğin varlığından memnun olur. Çünkü sessizlik ancak müzik sayesinde derinleşir ve genişler. Müzik her defasında çığlık çığlığa sessizliğin boşluğundan doğar; olanca güzelliğiyle... Çirkin bebek var mıdır?

Boşlukta ve hareketsizlikte ilişki yoktur. İlişki için artı eksi kutuplar arasında erkek ve dişi iki farklı enerjinin dansı gerekir. Dansta hareketi erkek enerji yönetir. Dansın duygusunu ve zarafetini ise dişi enerji var eder, besler ve büyütür. Dişi enerji yönetmeye kalkar ya da yönetilmeye direnç gösterirse uyum bozulur. Erkek enerji duyguyu görmezden gelir ya da matematikle yönetmeye kalkarsa ayaklar birbirine dolanır. Her insan içinde hem dişi hem erkek enerjiyi barındırır. Bu yüzden erkeksi kadınlar ve kadınsı erkekler vardır.

Yaşamak sürekli ilişki halinde olmak demektir. Yaşamak inip çıkmak, gidip gelmek değişen frekanslarda titreşmek demektir. Yaşamak istediğini var etmek için istemediğinden geçmek demektir.

Dans, müzik ve hareket aracılığıyla ötekiyle (ve bir anlamda da hayatla) bir ilişki kurma biçimidir. İlişki kusursuzsa iki kişi yeniden bir kişiye dönüşür. Hem de kendini yok ederken ötekini büyüterek.

Kuşlar dans ederek uçar. Balıklar dans ederek yüzer. Küçücük filizler dans ederek güneşe uzanır ve ağaç olur. Börtü böcek her gün dans eder. Dans hayatın dalgalarında sörf yapmaktır. Müzik dalgadır ve dansçı dalganın doğal bir parçası olmayı becerdiğinde keyif alır ve keyif katar.

Nihayet her dalga söner, her ses sessizlikte erir, her hareket son bulur; o büyük sanatçı, bir sonraki şarkısına başlayana dek…

Çekim Yasası ya da Meraklıları İçin "Sır" 4


1.Kendi tepkilerimizi ve dolayısıyla elde ettiğimiz sonuçları belirleyen ya da şekillendiren aslında nedir?

İki ana karar verme ve dolayısıyla da tepki gösterme şekli vardır. Birincisi içinde bulunduğumuz anda “hür irade”mizle bilinçli seçimler yapmak ikincisi de otomatik, alışkanlıkla, geçmişe ait “bilinçaltı” seçimlerle yaşamaktır. Örneğin birisi bize bir toplantı ortamında küçük düşürücü bir şaka yaptığında geçmişte benzer durumlarda verdiğimizi tepkinin aynısını (mesela kızgınlıkla karşılık verme ya da belki o an için önemsememiş gibi yapma) düşünmeksizin ortaya koyuyorsak bu bilinçaltı bir tepkidir. Oysa bu durumla karşılaştığımızda eski tepkilerimizden daha akıllı ve durumu iyileştirebilecek yeni bir seçenek yaratabiliyorsak ya da alternatif seçeneklerimizin en uygununu seçerek karar veriyor isek bu da bilinçli karar vermektir. Ortalama bir insanın tepkilerinin tamamına yakını otomatiktir. Fakat hayat ve çevresel koşullar hızla değişirken değişmeyen tepki ve alışkanlıklar bizi sürekli geriye götürür.

Bu da şu anlama gelir: “insan hayatını kaliteli ve yeni seçimlerle yenilemek dururken kendisini tekrar eder ve benzer durumları tekrar tekrar yaşayıp (kendisini değiştirmek yerine) kendisinin dışındaki insanların, durumların, koşulların, hayatın değişmesini bekler. Hayat değişir değişmesine de otomatik tepkiler veren insanların umduğu gibi değil.

2.Hayata ve bana getirdiklerine karşı nasıl daha kaliteli tepkiler verilebilir?

Kaliteli tepkiler verebilmek için öncelikle otomatik tepki verme alışkanlığından sıyrılıp bilinçli seçimler yapabilmeyi öğrenmemiz gerekir. Bunun için de tepki vermekten karar vermeye geçmemiz gerekir.

Öncelikle tepki vermek çok hızlı gerçekleşir. Öyleyse bilinçli karar vermek için ilk olarak kendimize bir nefeslik aralık yaratmamız ya da yavaşlamayı öğrenmemiz gerekir. Üzerimizde hayatın, işlerin, insanların baskısı varken sakin, güvende ve rahat olabilmek akıllı karar verebilmenin ilk şartıdır. Bu birçok insana başlangıçta çok zor hatta imkânsızmış gibi görünür. Ancak denedikçe ve üzerinde çalıştıkça gelişir ve zamanla otomatikleşir. Yani işin ilginç tarafı kaliteli tepkiler vermek de otomatik bir alışkanlığa dönüştürülebilir. İnsan yavaşladıkça farklı seçeneklerini görebilir, değerlendirebilir ve seçebilir hale gelir. Bu durum aynen çok büyük hızla araç kullanmaya benzetilebilir. Hızlandıkça farkındalık daralır, araca ve yola hâkimiyet ve kontrol zorlaşır. Kaza yapma olasılığı artar. Değerli olan hava ve yol koşullarına göre aracın ve sürücünün durumuna göre vites küçültüp büyüterek aracı layıkıyla kullanmaktır. Hayatımızda çözümsüz veya zor sorunların olduğu değer verdiğimiz alanlarında vites küçültmeli, yavaşlamalı, tepkilerimizi ertelemeli işlerin iyi gittiği alanlarda ise hızlanıp performans üretmeyi becerebilmeliyiz.

İkinci olarak arzu ettiğimiz sonuçları üretmeyen kalitesiz tepkilerimizi belirleyerek bunların sadece hayatla ve sorunlarla baş edebilmek için bizim benimseyip kullanmakta olduğumuz birer model olduğunu görmemiz ve yeni davranış modelleri yaratarak bunları alışkanlığa dönüştürmemiz gerekir. Yani kendimizi ve ötekileri yargılamakta sakınarak yeni yollar (söz,davranış, tepki…) denemeyi sürdürmemiz gerekir.

3.Potansiyel olarak var olan enerjimizi, hayatta başarı için çevresel koşulları da temel alarak nasıl kullanabiliriz?

Çevresel koşullar büyük bir seçenek havuzu ya da akvaryum gibidir ve bizler de o akvaryumdaki balıklar. Akvaryumun sınırları bizim kişisel olgunluğumuzun sınırlarıdır. Akvaryumun suyu öğrendiklerimizdir. Akvaryumun suyu kendimize ve hayata ilişkin bildiklerimizin gerçeğe yakın ya da uzak olması ölçüsünde kirli ya da temizdir. Gerçekte hayat sınırsız bir okyanustur. Ama bilinmeyen bizi korkutur ve kendimizi akvaryumumuzun güvenli olduğunu kabul ettiğimiz sınırlarında yaşamak zorunda hissederiz. Aslında hayatta başarı demek kendimle ilgili gerçeği öğrenmek ve bunu sınırlarımı genişletmek için kullanmak demektir. Gerçek sır kendini bilmektir. Kendini bilen için korku ve sınır yoktur. O sırra ermek için kendini tüm korku içeren kabuklarından sıyırmak ve öz ile kucaklaşmak gerekir. Bunun tek yolu kendi başına ördüğün tüm çorapları (karşılaştığın problemleri) kendini yenilemek ve keşfetmek için bir araç olarak kullanmaktır. Diğer bir deyişle geçmişte yaşanılan deneyimleri yorumlayarak oluşturduğumuz otomatik tepkilerden şu anın hür seçimlerine geçerek, belirsizliklerden, yanlış anlamalardan ve kibirden gerçeğe erişmek gerekir.

4.Çekim yasası kuramını, iş yaşamımıza nasıl adapte edebiliriz?

İş dünyasındaki sorunlara da aslında bize kendimize bakmamız ve çözümü dışarıda değil içeride görmemiz gerektiğini hatırlatan birer hediye muamelesi yaparak. Bence çekim yasasının en gerçekçi yorumu şu olabilir; “Neyi öğrenmeniz gerekiyorsa ona uygun dersi, meseleyi hayatınıza çekersiniz.” Hayatınıza istediğiniz, arzu ettiğiniz şeyi çektiğiniz kadar korktuğunuz şeyi de çekersiniz. Siz korkusuz olana ve her şeyi olduğu gibi kabullenerek, severek yaşayana kadar çekim yasası önünüze sürekli sorun koyacaktır. İş dünyasının diliyle konuşayım: liderler vizyon yaratarak arzu edilen sonuca hayale şevk, heyecan, tutku içeren bir çekim alanı yaratırlar. Oysa birçok yönetici sevgiyle değil korkuyla, güçle, otoriteyle yönetmeye çabalar. Bu yöneticilerin kendilerine, ekiplerine ve kurumlarına sorun çekeceği açıktır.

5.Bilinçaltı birikimlerimiz, karşılaştığımız problem ya da kararlarda bizi nasıl etkiliyor?

Hem olumlu hem olumsuz etkiliyor. Birikimler kaliteli ise akvaryumun suyu temiz oluyor. Balık uzun yaşıyor. Aksi durumda kirli suda balık çabucak hayatını bir yük, mecburiyet ve mücadeleye dönüşmüş bulabiliyor. Yine de hatırlatmakta fayda var akvaryumun suyu ne kadar temiz olursa olsun yenilenmek zorundadır. (Çünkü hayat sürekli yenileniyor.) Yeni şeyler öğrenmeyen, kendisini tekrar eden insan alışkanlıkları ne kadar ona başarıyı da getirse başarısızlıkla yüzleşecektir. Bilinçaltını temizle ve daha da önemlisi bilinçli yaşa.

6.Bu konun bir uzmanı olarak, kendiniz karşılaştığınız problemlerde sorun çözme yönteminizi ne tür bir sıralama ile planlayıp belirliyorsunuz?

•Öncelikle gülümsüyorum.
•Sonra problemle barışıyorum. Problemin bir hediye olduğunu kendime hatırlatıyorum.
•“Burada öğrenmem gereken, farklı düşünmem, söylemem, yapmam gereken şey nedir?” sorusunu kendime soruyorum.
•Sonra demleniyorum, içimdeki bilgeliğe bana bir yol göstermesi için kendime izin veriyorum.
•Çözümün kesinliğine, hayatın güzelliğine, her şeyin hayrıma olduğuna, Tanrıya ve gelene güveniyorum.
•Bulduğum çözümü eyleme geçiriyorum.
•Olmazsa yine gülümsüyorum, yine…(yukarıdaki maddeleri tekrarlıyorum)
•Olursa teşekkür ediyorum.
•Teşekkür ediyorum, şükrediyorum.