11 Şubat 2011

Öteki İnsana

Çok insanla karşılaştım ama insanları tanıdım mı, aslında bundan pek emin değilim. Çünkü benim dünyamda aralarında bir fark gözetmeksizin herkes iyi ve her şey güzeldi kendimi bildim bileli. Yakın bir zamanda ise renkler ayrışmaya ve her şey yerli yerine oturmaya başladı. Işıktı renkleri var eden ve hepsinin özü O idi. Lakin her renk başka bir olgunluğun ve başka bir lezzetin makamıydı. Makamlar ise her ne kadar aralarında net bir sınır olmasa da farklı ışık yoğunluklarıydı. Bu şekliyle insan, karanlık bir suretten aydınlık bir sevince dönüşün aynı gökkuşağı üzerine düşmüş hayalinden başka bir şey değildi.

Hepsini koyunca ayıkmakta olan bir dimağın hassas kantarına, senin yerin de elbette ötekinin yerinden ayrı olmalıydı. Ama işte ne bileyim, sanki hiç de öyle olmadı…

Yerin ayrı olmalıydı; çünkü dürüst olmayı beceriyordun aslında ve dürüst olmayı öğretiyordun bir şekilde - böyle bir derdin varmış gibi görünmese de.

Yerin ayrı olmalıydı; çünkü güzelliğin teninin ötesinde bir yerlerden taşıp geliyordu ve ben böyle bir güzelliğe kör kalmıştım gelip geçen ömrümde.

Yerin ayrı olmalıydı; çünkü o kadar benzetmiştin ki kendini ötekilere, yapraklar arasında bir bukalemun kadar fark edilmezdin benim gibi sıradan gözlere.

Yerin ayrı olmalıydı. Hayır, beyaz örtülerin üzerindeki leke değildin sen. Siyah çarşaflara değmiş çamaşır suyu filan da değildin.

Sen sendin ve çok güzeldin. Güzelliğinle ömrümü şenlendirdin.

Daha fazla gecikmeden - teşekkür ederim.

05 Şubat 2011

İNCİ

Hayat, ne kadar tam, güzel, iyi ve büyük olduğunu bilme fırsatıdır.

'Eksik' tamamlama fırsatıdır.
'Çirkin' güzelleştirme fırsatıdır.
'Kötü' iyileştirme fırsatıdır.
'Engel' büyütme fırsatıdır.

Tamamlanan, güzelleşen, iyileşen, büyüyen öteki gibi görünür. Aslında öteki aracıdır. Tamama eren, güzellikle parıldayan, iyiliğin nefesine dönüşen, büyüklüğünü kutlayan en çok kendinsindir.

Hayatın en güzel tarafı; fırsatların sınırsız olmasıdır. Hayatın en güzel tarafı; varlığınla olanın dansına katılma ve var olmanın sınırsız sevincini tatma imkânı tanımasıdır.

Hayatta durağan bir tamlık, güzellik, iyilik ve büyüklük yoktur. Hepsi kendisini yeniden doğurur ve doğan, daima doğuranı öteye taşır. Çocuk, annesini güzelleştirir ve anne çocuğuyla birlikte en çok kendisini büyütür.

Hayatta eriyen, çürüyen, kaybolan sadece formdur, şekildir, surettir. Öz daima genişler, büyür, güzelleşir, devinir ve her dem taze bir surete yeniden dökülür.

O yüzden sen, suretinin ötesine derin dalış yapan Anka Kuşusun.
O yüzden sen, daldıkça kendi derinine, bulacağın inci tanesisin.
O yüzden sen, aşkla dönüp duran ve kendi ateşinde yanmaya yazgılı pervanesin.

Fırsatları değerlendirmek, suretin kanatlarını kırmak ve özün kanatlarını kuşanmaktır.
Fırsatları değerlendirmek, kendi derininde keşfedilmeyi bekleyen inciye erişmektir.
Fırsatları değerlendirmek, dönüp durmayı bırakıp ateşi harlamaktır.

Fırsatları değerlendirmek sevmektir; olanı olduğu gibi sevmek.
Fırsatları değerlendirmek bilmektir; olanı kendinden bilmek.


Sevemediğin biriyle hayat geçer mi?
Geçmez.
O halde "kendini" sev.
ŞİMDİ sev; 'Olabildiğince' sev.

Tanrının bu kadar sevdiğini sevmemek sana düşer mi?
Düşmez.
O halde kendinden düş de sev.
Olanı, kâinatı kendinden bil de sev.


Yakınmak, fırsatları görememektir.
Gördüğün acıtsa da bazen, aç gözlerini sen

Yakınmak, gözünün önündeki güzelliği reddetmektir.
Süzülürken inciler gözlerinden, kucakla güzelliği sen

Yakınmak, içindeki gücün üzerini örtmektir.
Kaçma kudretinden, açıver hediyeyi sen

Yakınmak, büyüklüğünü küçüklüğüne esir etmektir.
Büyük hayallerine esir et, küçük düşünceleri sen

Yakınmak, özgürlüğünü korkaklığına feda etmektir.
Özgürlüğüne feda et, ürkekliğini sen

Yakınmak, ölümü istemektir.
Her şey senin için yaratılmışçasına, inadına yaşa sen


Bugün de tüm diğer günler gibi sıradan bir gün olabilirdi; sen var olmamış olsaydın eğer. Sadece senin var olman tüm bu hayatı olağanüstü yapmaya yeter oysa ki. Kendine verilmiş bir hediye gibi kendini sev o halde. Yakınmayı bırak ve sev.

ŞİMDİ sev; 'Olabildiğince' sev.