06 Eylül 2014

Özünüzün Sesi

Bir an için hayatınızdaki tüm o dramı, sıkıntıyı, iniş çıkışları, tatsızlığı yaşayan kişiye dışarıdan ve hatta biraz da uzaktan ama bir dost gözüyle bakın. Ortada büyük bir mesele gibi görünen, can sıkıcı bir yaşantı var şu an ve bu meselenin nereye nasıl bağlanacağını ne siz ne ben bilmiyoruz. Birlikte bir şansımız olduğunu düşünün; her şeyin düzeleceği ve sizin hayatınızı yaşayan kişinin tüm yaşadıklarına bakıp da sizinle birlikte “ne delice bir maceraydı be” diyeceğimiz bir an geleceğini düşünün. Şimdi ona dışarıdan bakarak ve bu maceranın mutlu sonla sonuçlanacağından emin olarak her şeyi en derinlerde yaşayan, zaman zaman ağlamasına engel olamayan, bazen eşine, bazen iş arkadaşına, bazen başka bir çok şeye öfkelenmekten kendini alamayan ve hatta belki Tanrıya bile “neden?” diye sorup cevap alamayan kişiye, onun dostu ve sırdaşı olarak bir şeyler söyleseydiniz neler söylerdiniz?

...

Neden mi böyle yapıyoruz? Tüm bu yaşam macerası boyunca, “en değerli dostunuz olarak daima yanınızda olacak, sizi destekleyecek kişiyi” - özünüzün sesini - davet etmek için.

Gerçekte meseleler, ne kadar zorlu olurlarsa olsunlar, sadece kendimizi yeniden doğurmak ve daha özgür ve gerçek insanlar olmak için özümüzün önümüze koyduğu hediyelerdir. Meselenizin büyüklüğü sadece sizin çok özel bir potansiyel barındırdığınızı söyler; başka bir şey değil. İnsan zihni ise meseleleri türlü çıkmazlara dönüştürür ve ondaki değeri görmemize engel olur. Sizin gerçek özünüzü; yaşadığınız tüm bu berbat görünen deneyimi, (bana sorarsanız ileride göreceğiniz şekliyle hediyeyi) sizin için özenle hazırlamış olan dostunuzu lütfen buraya davet edin.

İlk hatırlamanız gereken şey “bırakmak.” Ümidi, bir şeylerin daha çok çabalarsanız iyiye gideceği, düzeleceği ümidini bırakmak. Evet yanlış duymadınız; ümit etmeyi bırakın. Belki de her şey çok daha kötüye gidebilir. Dilerseniz olabilecek en kötü senaryoyu oturup yazın. Ve sonra da bir an için o senaryodakilerin hepsinin gerçekleşmiş olduğunu varsayarak, daha dipte gidebileceğiniz bir yer kalmadığı o anda olduğunuzu hissedin... Göreceksiniz;

Olası en kötü şey değil onun gerçekleşme ihtimalinin yarattığı korku ve endişe insanı tüketir. Gerçekten düşebildiğinizde gerçekten ayağa kalkma şansınız da olur. O yüzden olumlu ya da olumsuz bir şey ummayı bırakın; gelene razı ve hatta müteşekkir olmayı öğrenin.

Hissettiğim o ki, içinde aşk olmayan tüm yüklerinizle yüzleşiyor ve onlardan silkelenen ve hafifleyen bir insan olma şansı ile ödüllendiriliyorsunuz. Muhtemelen bir yerlerde, belki de bilmeden aşkı çağırmış ve bedelini ödemeye de kalben istekli olmuş olmalısınız. Yoksa bu kadarı fazla derdim – kim bilir belki az bile...