08 Ocak 2019

"BENİ BÖYLE SEV"

"Sen neden böylesin, böyle olma. Seni böyle sevmek çok zor."
"Beni böyle sev seveceksen."
"Seni böyle sevdiğimde sen de beni sevilmeyi istediğim şekilde sevecek misin?"
"Hayır."
"Öyleyse seni uzaktan sevmek, sevmelerin en güzeli."
"Yeterince yanmış olsaydın ateşimden korkmazdın."

Hepimiz olabildiğimiz kadarız ve deyim yerindeyse kendi evrenimizin Tanrılarıyız... Nasıl ki sürekli olarak Tanrı’yı müdahale etsin ve eksiğimizi tamamlasın diye hayatımıza davet ediyorsak başka varlıklarla ortak alana ve dolayısıyla o varlıklara da müdahale etmekten sakınmıyoruz.

Başkalarının hayatlarına sevgiden değil çokça zaman farkında olmadığımız bir büyüklenmeden ötürü müdahiliz.

“Ben sevgimden ötürü, bir başka varlığın – çocuğumun, sevdiğimin – sorumluluğunu alırım, alıyorum işte” diyen biri, kendisini o varlıktan zerre gram ayrı görüyor ise bu onun sorumluluğunu almak değil ona hükmetmeye girişmektir.

Kendi anlayışımızın derinliği ölçüsünde eriştiğimiz "doğru" her ne ise onu kendimiz için yaşamaktan sorumluyuz elbette. Ve sorumluluk; kişinin “kendi” duruşundan, sözünden, eyleminden; velhasıl topyekun var oluşundan yana kalben müsterih olmasıdır - şikayetçi olunası, eksik bulunası bir 'ben' kalmamasıdır.

Sorumluluk kişinin kendi kaderine müdahale gücünü kullanmasıdır. Kendi kaderime müdahale gücümü kullandığımda dolaylı olarak da olsa zaten 'herkesin' kaderine de en uygun şekilde dokunmuş olurum.

Bir başka varlık ile yollarımızın kesişme anında boşuna o ve ben bir araya gelmedik. Kaderin urganını 'birlikte' dokumak için karşılaştık. O urganı birbirimizin boynuna dolayıp karşılıklı ümüğümüzü sıkmak için değil.

Hiç yorum yok: