23 Ekim 2014

SEVDİĞİNE DÖNÜŞMEK

İnsan bir sorudur, bir sırdır, bilinemeyendir ve insanın hayatı, o sırrı arama ve yaşama yolculuğudur… Ya sevmek?

Sevmek varlığının bir cevaba dönüşmesidir.


Ömür, sorular ve cevaplar için kısadır. En nihayetinde nefesimiz sayılı. Hem kaç nefes aldıysak o kadar da vereceğiz. Almak hakkımızsa vermek de borcumuz. Nefes ömrün geçer akçesi, sevmek ise tek sermayemiz.


İnsan kendinden bildiğini sever ve ötekinden bildiğini sevmekte zorlanır. Sorun şu ki, insan kendini tümüyle unutarak bu âleme gelir. Hayat denilen bu oyunun, başlangıçta belki de tek bir vaadi vardır; oyunu sevmek.

Sevmek, canlı olma göstergesidir ve her neyi seviyorsak ona can katarız. Değil mi ki, sevmek hayat vermektir; sevildik ki hayattayız. Sevilmek varlık sahasına inmektir.


Elbette bu oyuna gelmenin de gitmenin de bir zamanı var… İnsan kendinde kaybettiğini illa ki kendisinde yeniden bulacak. İnsan zamanı geldiğinde, unuttuğunu hatırlayacak. O zamana dek işimiz, sevilerek var oluşumuzu, tüm var oluşu severek taçlandırmak. Oyundaki esaretimizi ise doğuştan hakkımız olan özgürlüğün hikayesi yapmak. Böylelikle kader çarkı da nihayete ermiş olacak...

Sır özetle şudur ki, ancak özgür insan, layıkıyla sevebilir… ve sevmek tek özgürlüktür.

Biliyorum; sen seversin ve “sevmek bu değil” derler; “sevebildiğim bu” dersin; “büyü” derler; “kalbim büyük” dersin; “kabın küçük” derler; “kabıma sığamıyorum” dersin; “haddini bil” derler… Ne derlerse desinler… Nihayetinde insan, sevebildiği kadardır. Sevdiğiyse hep kendisi kadardır.

O halde bir yerden başla; yağmuru sev mesela… Yağmurdan sonra toprağın, açken yediğin sıcak ekmeğin kokusunu sev… Kolaydan başla; masumiyetle bakan bir çocuğun, seninle oyun oynamak isteyen bir köpeğin gözlerini sev. Anne kucağını, gökyüzünün sınırsızlığını sev. Baba ocağını, dostun sarsılmazlığını sev. Eğer başlarsan ve sevmenin tadını alırsan; orada duramayacaksın. Er geç sevmek, tüm yaratılmışı, kendini ve yaratımını bütünüyle sevdiğin bir noktaya taşıyacak seni. Sevgili her yerde olacak ve tüm kabın, kalbin sevgiyle dolup taşacak.

Hayatın, akışın seni götürdüğü o nokta, her şeyin başlangıcı olan ve her şeyi mümkün kılan o nokta; korkunun, kaygının, beklentinin geride kaldığı o nokta – kaynağın sevgisi ile sevmektir. Değil mi ki hayatta tüm çemberler tamamlanır; ilk sebep her ne ise son sebep de o olacaktır. Su, ne kadar kire çamura da bulansa dönüp dolaşıp muhakkak kaynağına varacaktır. O halde kaçınılmaz yazgımız, kaynağımızı sevmektir.

Sevmek, kapıları içeri açmaktır. Ama işte sevmek var, sevmek var... Herkes kendini bir değişik seviyor. Kendine derinine yürüdükçe, herkes kendini yeniden seviyor.

"Yeni"; daha derinden ve daha inceden sevmek demektir. Yeni güzeldir; çünkü güzellik durağan değildir ve sürekli olarak 'yeni'lenir.

Güzellik en çok görenin gözündedir. Güzel görmek, fazlalıklardan fazlasını görmektir. Güzel sevmek, fazlalıklardan fazlasını sevmektir. O yüzden insan sevdikçe güzelleşiyor, dönüşüyor ve insan en çok da sevdiğine dönüşüyor.


Sevdiğine dönüşmek; karanlık perdeler aralanıyor demektir.
Sevdiğine dönüşmek; 'ben' sevdiğimde eriyorum demektir.
Sevdiğine dönüşmek; varım, canlıyım ve yaşıyorum demektir.
Sevdiğine dönüşmek; can, emanetine kavuşuyor demektir.


Sevildik ki, varlık sahasına indik; seviyoruz ve varlığımızın hakikatine yükseliyoruz. Aşk o sahadan tümüyle silinmiş olmaktır. Aşk; seven, tümüyle sevdiğine dönüştü demektir.

Hiç yorum yok: