26 Eylül 2007

Senindir


İhtiyaçlar Belli, Kaynaklar Sınırsız

Ekonomi bize yalan söylüyor. Hayat, kıt kaynaklar ve sınırsız ihtiyaçlar etrafında dönmüyor. Hayat, her ihtiyacımıza cevap verebilecek sınırsız bir bereket içeriyor. Eğer ekonomiye inanırsanız egonuzun siz olduğuna da inanırsınız. Delicesine biriktirmeye ve olmayan ihtiyaçlarınızın peşinde koşmaya başlarsınız. Hiç bitmeyecek ve asla kazanamayacağınız bir yarışa katılırsınız. Kendi fasit dairenizde ne kadar hesap yaparsanız yapın hiçbir yere varamadan, endişe ve telaş içinde ve hep bir şeylerden memnuniyetsiz döner durursunuz. İlerlemeye çabalarsınız, zengin olmaya ya da belki aydınlanmaya… Bunlar olduğunda, yani şu an eksik olan şey hayatınızda var olduğunda huzur bulacağınızı düşünürsünüz. İttirirsiniz, zorlarsınız, çabalarsınız ama bir çıkış bulamazsınız. Çünkü aslında tüm bu yaptıklarınızla sadece yanlış bir varsayımı doğrulamaya çalışırsınız; kaynaklar kıt, ihtiyaçlar sınırsız. Eğer ekonomiye inanırsanız egonuzun bir adım ötesinde duran engin bereketi, sınırsız güzelliği, sanatı, tabiatı, sevgiyi, şefkati görmeden geçiştirirsiniz. Hayatı görmezden gelirsiniz. Yalandan, “yaşıyormuş gibi” yaparsınız.

Egomuz bize, ben ve ötekiler, benim ve benim olmayan, üstün ve yetersiz, köle ve efendi, zengin ve fakir, iyi ve kötü, mükemmel ve yetersiz denilen ayırımlar olduğunu söylüyor. Öznel gerçeklik nesnel gerçeklik tanımları yapıyor. Benim dışımda benden ayrı bir dünya yaratıyor. O zaman da zaten içinde yüzdüğüm sınırsız mutluluğu, güzelliği, bereketi dışıma itiyor. Almama izin vermiyor. O yüzden sorun asla eksiklik, kıtlık, yetersizlik sorunu değildir. Sorun daima bin bir parçaya bölünme sorunudur; sorun "bir" olamama sorunudur.

Öyleyse zaten içinde yüzdüğüm sınırsız mutluluğu, güzelliği, bereketi nasıl olur da deneyimlerim? Nasıl olur da hayattayken gerçekten yaşarım. Hayatın şiirini, müziğini, rengini dibine kadar, özüne kadar nasıl yaşarım?

Bunu hemen şu anda ve burada yaşayabilirsiniz. Bu, kimine açık kimine kapalı bir lütuf değildir. Bu uzun zaman ve öz-disiplin içeren çalışmaların sonunda edineceğimiz bir hak değildir. Bu zaten bizimdir.


Senindir

…Sadece gevşe…

Gergin iken sana gelen hediyelere kapalısındır.

Gevşe… Hesap kitaba, endişeye ara ver. Olumlu ya da olumsuz beklentilere ara ver. Geleceğe ya da geçmişe kaçma. Gevşe ve burada dur. Şu anda.

Gevşe ve bomboş kal. Bir çocuk gibi; “ne kadar boş o kadar dolu”; ne kadar masum, sevecen o kadar açık…

Gevşe. Kendinden ve olandan hoşnut ol; gelenin değerini takdir et.

Gevşe… Seni esir alan bağımlılıklarından kurtul. Endişe, korku, hoşnutsuzluk içinde gevşeyemezsin. Bırak hepsini. Sonsuzluğa fırlat. Kabullen; her şey zaten mükemmel. Hayır, mükemmel olmayan şeyler de var diyorsan onları da kabullen. Değiştirme telaşını bırak. Almak kendiliğinden, doğal bir süreçtir. Kendini kendine bırak. Arama, ittirme, zorlama, çaba gösterme… Gevşe.

Sadece iste, çağır, geleceğini bil ve sezgilerini izle. Bir sanatçı ol; doğal akışın bir parçası ol; toprakla, suyla, doğanın canlı varlığıyla ilişki kur. Canlılığın içinde ol. Kuru bir kabuk olma; yaşayan bir can ol. Duyarlılık, derinlik, keskinlik kazan; açıl… Tüm görkemli eserler böyle yaratıldı. Tüm şaheserler böyle yazıldı. İste, çağır ve sezgilerini izle.

Sadece gevşe ve güven…

Denetleme; güven. Sen O’sun ve her şey zaten senin.

Güven… İçindeki ışıltıya güven, sevgiye güven, Tanrıya güven, kendine güven, olana güven, yeteneğine güven…

Ve al.

Senindir.

Aldığın senindir. Aldığın sensindir.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Ekonomi bize yalan mı söylüyor?.

Ekonomi bir bilim sadece… İnsan egosunun tarihi değişimlerinin istatistiklerini önümüze sunan bir bilim.. Ekonomi bize kıt kaynaklar ve sınırsız ihtiyaçlardan çok dengeyi bulabilmenin verimliliğini anlatıyor. Arz ve talep dengesinin… Talep!!!

Bize niye yalan söylesin ki? Kendi egomuzun sınırlarını belirleyemememizin suçluluğunu neden bir bilim dalına yüklüyoruz? Ego her şeyi ihtiyaç haline getiriyor..

Yarış? Hem de kazanamayacağımız bir yarış!? Her yarışın bir kazananı ve kaybedenleri vardır. Hayat yarışının kazananı ise insanoğlunun egosudur.

Egoyu kontrol altına alabilmenin yolu olduğuna inanmıyorum. Çünkü onu denetleyebilme isteği bile EGO denen büyük ananın bir çocuğu… Belki gerçekten bir adım ötemizde duruyor sanata, aydınlanmaya, tabiata, sevgiye yakınlaşabilmek… Ama bunun bir lütuf olmadığı konusuna katılmıyorum. Bu, bir lütuf olmanın da ötesinde. Bir ayrıcalık bence. Ve bu ayrıcalık herkese verilmiyor. Herkese verilen EGO… O yüzden bin bir parçaya bölünüyoruz hepimiz. Bir kısmımız evde, bir kısmımız okuldaki çocuğumuzda, bir kısmımız işte, para kazanmakta, köle olmamakta, rahat yaşamakta… Evet, çıkışımız yok!

Güvenmek?.. Kime? Işıltıya mı? Yukarıda bahsettiğim ayrıcalık varsa içimizde tamam… Güvenelim… Ama yoksa?..

Kendimize mi? İşte “kendine güven duygusu” bir noktadan sonra -ki o nokta “kibir” noktasıdır- EGO denen büyük anayı besleyen en değerli besin kaynağı!...

Tanrıya mı? İçimize egoyu yerleştiren ve bu sayede bizi cennetinden kovan, daha sonra da yeryüzünde bize aynı ego sayesinde cehennem azabı yaşatan Tanrıya mı? Hadi canım…

Sizleri bilemem ama benim çıkışım yok! No way out!

Selamlar,

Serkan ETLEÇ

Ali Karakuş dedi ki...

Sevgili Serkan,

Tam da yazının devamı sayılabilecek yeni bir yazı karaladım ki mesajın geldi. Çıkışın olmadığını düşünen birinin çıkışı olması çok zor. Ancak onu, onun kendisini sevdiğinden daha çok sevecek biri lazım:) (Belki senin ekonomiyi sevdiğin gibi sevecek ve seni kollayacak biri:) Ara ki bulasın...

Hayat bir yarış, bir mücadele diyenlere (ya da öyle hissedenlere) çok rastlıyorum bu aralar. Ama hayatın bir oyun olduğunu düşünenler (mesela kızım öyle...) da var. Hayatın bir okul, bir sınav olduğunu düşünenler (mesela dindar insanlar ve belki öğrenciler) var. Hayatın bir macera olduğunu düşünenler var. Hayatın bir eğlence olduğunu düşünenler var. Hayatın bir arayış olduğunu düşünenler. Hayatın sevginin bir ifadesi olduğunu düşünenler.. Bir tekrar olduğunu, acımasız olduğunu ve daha bir çok şey... İşin ilginç tarafı kim ne olduğunu düşünüyorsa kendisini onu yaşarken buluyor.

Hayat yarışını insanoğlunun egosu kazanamaz. Ego kaybetmeye mahkumdur. Çünkü ölümlüdür. Beden ve onun kendisinin sandığı her şey ölür. Her nefs ölümü tadacaktır. Bir tek gönül ölmez. (Bunu ben değil Mevlana söylüyor:) Zor olan yaşarken nefsi öldürmektir (denetlemek değil). Daha da zoru yaşarken nefsinin üzerine çıkmak ve ona boyun eğmeden onu da sevebilmektir.

Sanat... Herkes bir sanatçıdır sevgili dostum. Ama sanatının ya farkında değildir ya da üzerini örtmüştür. Aşağıdaki sözleri yazan sen bir sanatçısın. Bir insanın en doğal hallerinden birini harika anlatıyorsun. Ama büyük sanat egodan doğmaz; sanat egonun sınırlarını geçince, zaman ve mekanı aşınca ortaya dökülür. Çünkü egonun ayrılığından sıyrılıp her şeyin bir olduğu kaynağa varmış ve doyasıya içimişsindir suyundan.

Güvenmiyorsun. Acaba yanıbaşında duran ve daima sende olan; "güvenebileceğin gerçeğe" kapatmış olabilir misin kendini? Feraha çık dostum. Sevgi güvene götürür. Güven feraha çıkartır. Yazdıklarını da bir sevgi çığlığı olarak görüyorum. Herkesin içinde tutup atamadığı çığlık. Bu çığlığı atıyorsan büyük bir adım atmışsındır. Çünkü herkes acı çeker de böyle çığlık koyvermez. Ama bu çığlığın devamı gelmeli. Beni boşver; ukalanın biriyim belki; Tanrıyı boşver üçkağıtçının biri belki... ama sana bu çığlığı attırtan yaşamı boşverme. Çığlık atabilen hala yaşıyordur çünkü.

Aşağıda dünkü yazımın bir devamını sana ve tüm gruba göndermek istiyorum. Haddimi aşıyorsam bağışla lütfen; sözlerim sadece sözlerine ve sana değer verdiğimden, önemsediğimden... Sadece kendimce bir hediye vermek istedim... Hediyeyi hediye yapan verilen şeyin ne olduğu değildir; ne niyetle verildiğidir.

Sevgiyle,

Ali Karakuş

Adsız dedi ki...

Ekonomi bize elbet yalan söylüyor bunu çoğu iktisatçıda zaten kabul eder,bizde çoğu insan gibi ekonomi okuduk bu çok önemli değil zaten. Öğrencilik dönemlerimde iktisadın tanımı beni hep şaşırtmış ve tedirgin etmiştir... " sınırlı kaynaklar ile sınırsız ihtiyaçları karşılamak” yani iktisat bir kıtlıkla mücadele ilmi miydi?...Ali’ye katılmamak mümkün değil bu mekanik bir tanımdır ve insanların duygu -ego – inançları- hayata bakış açıları gibi bir çok şey dikkate alınmamıştır, belkide alınması imkansızdı? imkansız olan birşeyde zaten kesin tanım yapılamaz değil mi? onun için iktisat zaten çoğu zaman seteris paribus demiştir. Neye göre kıtlık var? kaynaklar çok dağıtım ya da bölüşüm adaletsiz ve insafsız ise bunun adı kıtlık mı oluyor? Hem bugün dünyada bulamadığın ya da kıt dediğin şeyi yarın uzayda bir gezegenden gelmeyeceği ne malum?
Her insanın herşeye sahip olma gibi bir sınırsız egosu yoktur, insanların yüreğinde sevgi ve paylaşım duyguları vardır yerine göre aza kanaat etme elindekini dağıtma duyguları vardır ve bu duygular ona haz verrir.

Ortada 100 altın var ve 10 insan var, yüz altının tamamı bir insanda ve adam bu altınları öteki dünyaya götürecek gibi saklıyor kimse ile paylaşmıyor diğer insanlar aç ve sefil…şimdi sorunu egosuz çöz de göreyim...
Nefis gereklidir asla yok edemezsin ancak dizginler ve kontrol edersin zaten nefis olmasaydı Dünya olmazdı hepimiz birer melek olurduk…Eee inanıyorsanız imtihanın-saflaşmanın- sırrı burada zaten..
herkese ego nasıl verilmiş ise aynı şekilde evren sahnesinde bir ayrıcalıkda verilmiştir. Aradın mı? bunu bulmak için uğraştın mı? Bedelini ödedin mi? Yoksa yattığımız yerden ayrıcalık sahibimi olmayı mı istedik? Piyango bileti alıp yattığı yerden zengin olmak ve caka satmak isteyen cahiller gibi…Hayatımda ayrıcalık sahibi olmayan bir insan ile tanışmadım..haa o farkında değil o ayrı mesele…sevdiğim bir hikayedir : Adam ölür, esas dünyaya gider ve kendisine ne istediği veya ne öğrenmek istediği sorulunca şunu sorar; Bu dünyadaki en iyi lider, iletişimci farklı ve ayrıcalıklı kişiyi tanımak ve bilmek isterdim der. El-cevap: Şu senin evinin karşısındaki ayakkabı tamircisidir derler.-Ama nasıl olur diye şaşırınca cevap verilir: Evet senin sorduğun kişi bu lakin bunu ne o bildi ne de başkası. İradesizliğimizin, hatalarımızın, tembelliğimizin, boşvermişliğimizin, bananeciliğimizin ….yüzünden birilerini hatta Yaratıcıyı suçlamak çocukluktan başka birşey değil. Güvendiğin kadar güvenilirsin , kimseye güvemezsen kimsede sana güvenmez…sonsuz güven kaynağı ise elbette yaratıcıdır….Dostum tanrıya ne yapacağını söyleyemezsin! Yok cenneten kovmuş falan bunlar komik…Yartılanın yaratıcıya hesap sorma hakkı yoktur, O herşeyi bir sebep ve vesile ile yaratır, bu şekilde de kendini gafil kalplerden gizler anlamak isteyenlere ve düşünenlerde baktığı her yerde mucizeler göstererek kalbine çoşku ve huzur verir…

Ali hayatı çok güzel tanımlamış bu yaşamda en çok yaptığın veya inandığın şeyi kendine çekersin ve onu yaşarsın buda senin hayatın olur örneğin bana göre hayat sonsuz bir gelişim yolculuğundan başka birşey değildir, diğerine göre başka birşeydir saygı duyarız….

İnsan yartıcının en büyük ve en değerli eseridir ve yaratıcı kimseye taşıyamayacağı yükü yüklemeyeceğine söz vermiştir.
Güneşin üzerine doğdu her yerde bir çıkış vardır ve ölümden başka herşeyinde bir çaresi vardır, yeterki buna inanalım ve samimi olarak bulmaya çalışalım…

Sevgiler,

Ilkay,

www.ilkaytercan.com