28 Ekim 2009

Masal


Adem ile Havva, Tanrının cennetinde mutluluk içinde ve “bilmeden” yaşıyorlarmış. Fakat özgürlüklerini kullanıp yasak olanı seçince önce elmayı sonra ayvayı yemişler. Kendilerine yasaklanmış olan "bilgi" ağacının meyvesini yemiş ve cennetten kovulmuşlar.

Aslında insanın elmayı yemekten başka yapabileceği hiçbir şey de yokmuş. Çünkü insana “O” nefes vermiş ve meleklere de insana secde edin demiş. Özgür olan insan, sadece verilenle, öğretilenle yetinemezmiş; merak etmek onun doğasıymış ve eğer özgürse sınır kabul edemezmiş. Zaten bu yüzden melekler ona secde etmeliymiş.

Böylece insanoğlu yasak olana cüret edip “bildiğinde” iyi ve kötü doğmuş. Ardından da yargılama, kötüleme ve kibir. Ve tabii suç ve ceza da.

Ve "O" tüm bunları zaten biliyormuş.

(“O” her şeyi bilendir ve “O” yine de birdir.)


Bilmek ilk günahtır.
Bildiklerinse son perde.
Perdeyi yırtamıyorsan
Bilmek yüktür sadece.

İnsan bildiğinde biri iki yaptı. Ayrılış böyle başladı. Bir bilen ve bir de bilinen ortaya çıktı. Bir gözlemleyen ve bir de gözlemlenen. Adem cennetten değil aslında hakikatten kovuldu ve sisli bir aynaya hapsoldu. Aynadan cennetine dönüşü için bilmekten, (aslında kibirden) geçmesi gerekiyor... Ama zor geliyor ademe bu. Çünkü dünyaya bakınca hem sahtelik ve acı hem de heyecan, zafer ve alkış görüyor. Sadece acıdan kurtulayım alkış devam etsin dediğinde acıyı tazeliyor.

Yargılamadan, değerlendirme yapmadan, kınamadan yaşamak cennette yaşamaktır. Bilmeden bilmek O’na karışmaktır. Bilmek O’ndan ayrı düşmektir. Bu yüzden bilmek aslında tek günahtır.

İnsan iyiyi kötüyü unutmak için aşık olur.

İnsan tüm bildiklerini unutmak için aşık olur.

Hiç yorum yok: